25 Kasım 2009 Çarşamba

hava durumu

hic sikayetci filan degilim, bilakis fena halde memnunum (sonuc olarak avusturalya veya california'nin ya da iste benZeri hic kis olmayan boyle boyuna gunesli, cilt kanserinin girla oldugu cografyalarin en yasanilasi yerler oldugu inancina sahibim) lakin.. kis geliyor olmaliydi sanki, ne dersin doga kardes? haftalardir, piril piril oldugu yetmeZmis gibi bir o kadar da sicak gunlere uyaniyor olmanin dayanilmaZ hafifligini tatmaktayim. pek hos.

bugun de tesco'dan ciZme aldim kendime. cocuk reyonundan......
aslinda boyle rengarenk bi yagmur boyu vardi ondan da alcaktim ama numarasi kalmamis.. en buyugu 32 nomeryodu :S


ya bi de evet, halen ne romanya'dan ne prag'dan ne de leipZig'ten bahsedebilmis degilim.. ama aklimda. valla.

6 Kasım 2009 Cuma

trikova kamera

uyku borcu, hmmm..

23 Eylül 2009 Çarşamba

sevgili gunluk;
bugun okulda cok eylendik, hava da cok guZeldi.

21 Eylül 2009 Pazartesi

pilav

n'apalim, olmayinca olmuyor..

13 Eylül 2009 Pazar

ev yolunda..

efenim, prag'dan Zlin'e uZanan yoldaki dort saatimi oturacak yer bulamayip pencere kenarinda fotograf cekmekle gecirmis olmama ragmen, en yormayan, en sancisiZ, en keyifli yolculugum oldu sanirim bu seferki..
buyrun bu da kaniti;


11 Eylül 2009 Cuma

oh. ev.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

oZdere - iZmir

sabah kalktim evet, hafif kosarak trene de bindim.. lakin rotarlar filan derken kacirdim 18:30 ucagini.. viyana havaalaninin yerlerinde oturarak gecen cok saatin ardindan, 1 saat rotarli 1:55 ucagina bindim (ki iste o 3 ucagi oldu rotarla).. 6:30'da indim istanbul'a, boylece 7'deki izmir ucagini da kacirdim.. 8'dekine bindim.. o da bi yarim saat filan rotar yapti.. 11 gibi varabildim buraya iste.. boylece 24 saat suren bir yolculuk oldu Zlin-iZmir arasi..
gelmeden postaya da bavul vermistim tum malZemelerimin ve hatta kuklalarin filan oldugu.. halen yok, bekliyoruZ heyecanla.. bi yandan da malZeme yok=yapacak hicbir sey yok denkligi icinde sikisip kaldim.. bakalim..

ya aslinda gelmeden onceki son gece evsahiplerimle yemege cikmistik, ondan bahsedecektim ama.. bilahare artik.. pufff..

2 Temmuz 2009 Perşembe

izmir'e donus

sabah kalktim, biraZdan da kosup binecegim trene..

Zlin yere batar mi bilmiyorum (Zaten neden batsin orasi ayri) ama donecegim iZmir'e.

27 Haziran 2009 Cumartesi

yuva

ya su son birkac gundur n'oluyo boyle bilemiyorum ama, garip bi duygusallik boyle bi bisey hakim bana.. pms filan degil ustelik.. neyse..
ya soyle bi baktim da demin, baya baya ev olmus burasi, yuva olmus saka maka. sevmisim, baglanmisim yine farkinda olmadan. hani ne guZel de olmus tabi ama.. garip bi yandan da..garip, cunku "nasolsa benim olmayan esyalar, bana ait/benden olmayan seylere baglanmam herhalde" diye diye tasinmistim/tasimistim bavullarimi buraya.. ama oldu iste sanirim. kolaja bey ilk derste "kendini tanitma" formu gibi bisey dagitmisti gecen donemin basinda. bir soru vardi "evin neresi/nereye evin dersin" tadinda "calisabildigim yer evimdir benim" mealli bir cevap vermistim. dert bu sanirim.. belki de o yuZden iZmir'deki evleri "benim"mis gibi hissedemiyorum biraZ da.. kim bilir.. ve belki tam da bu yuZden istanbul'dan, besiktas evinden ayrilmak o kadar Zor gelmisti..
geri sayim basladi ya, 2 ayligina da olsa, ondan da olabilir bu ruh hali.. seneye napcaZ acep.

25 Haziran 2009 Perşembe

kacamak bakis

eveet, eski gunlerin hatirina coffee&co'nun internetini homurmek suretiyle yaZiyorum bu yaZiyi. ya saka maka eski gunler filan diyorum, nerdeyse bir sene gecmis bu tuhaf memlekette. hani bir yandan nasi gecti anlamadim, Zirt diye oldu. diger yandan ilk geldigim gun, elimde bavullar golem'de "aha bu kopegim bu da silahim" diye tuhaf bir "Zlin'e hosgeldin" yapan amerikali sarhosla karsilasma, michael bey'in bavulumun sapini koparmasi, otel pesinde kosturma macerasi sanki teee ne kadar da uZakta kalmis aslinda.. tuhaf bi nostalji yasiyorum. simdi bi de coffee&co'dan blog yaZmak iyice pekistirdi iste, cakma yurt hayati, alex hanim'in evinde multecilik falan Zamanlarini..
reZil havaya ve her turlu tuhafliga ragmen (ki aslinda bi tuhaflik falan yok ha, sirf pekistirmek icin dedim oyle. tek derdim hava) iyi be. valla. iyi ki yani. evet.

13 Haziran 2009 Cumartesi

annecy'den notlar 04

12.06 | 13:24 | del arte
aa vallahi skandal!
not defterimi odada unutmusum. bir kagit parcasindan bildiriyorum yani :'( bu bitince nolcak onu da hic bilmiyorum..
neyse efenim, bugun 11'de ciktim hostelden, sonra da forrest gump gibi yollara vurdum kendimi, manyakcasina durmadan yurudum. simdi de filmden once bi oturayim da kahve iceyim dedim.
bu arada, bir yandan findik fistik atistirip bir yandan da kaybolmanin tadi bambaskaymis, bunu deneyimlemis oldum. yok, keyifliydi de, keske sehrin daha guZel bir yerinde kaybolsaymisim. apartman apartmandi hep.
bi de bu fransiZlarin uyarilarina cok guluyorum. misal "lutfen bekleyin" maksatli "patiente" yaZiyor, "biraZ sabir" anliyorum ben onu, komik. sonra lokantalarda filan "disardan yiyecek icecek getirmeyin, ayip" yerine "no picnic" diyo mesela. o ne be "piknik yok" hehehee :))

18:03 | grande salle
tam bir fatih oZguven gibi geldim salonun orta noktasina konuslandim, oh.
butun gun de cilginlar gibi o dukkan senin bu dukkan benim, nefes almadan dolandim. ve butun bu dolanmalardan yine cikardigim bir sonuc, yeni bir cek-fransiZ kiyaslamasi, yeniden bir tespit var efenim (alkislar, alkislar..) ve hatta daha heyecanli olan ilk defa modayla ilintili bir sey yaZacak olmak sanirim. neyse, gelelim tespitimiZe..
hem cek cumhuriyeti'nde hem de burada ustune birkac bisey giyip cikarmis bir kimse olarak, bedenlerin evrensel olmadigi kanisina vardim. hani her teZgahtarin kurtaricisi olan "kalibi buyuk" ve kalibi kucuk" cumleleri var ya, hep Zirva sanirdim ben onlari mesela. degilmis efenim, kalip diye bir sey varmis. cek cumhuriyeti'nde bu, etek-pantolonda 38 nomeronun 40, hatta belki 42'denk gelmesi ve hem small hem medium bedenli ustlerin gogus kisimlarinin misal turkiye'dekilerden biraZ daha genisce olmasi anlamina geliyorken; fransa'da meger 38 veya medium, genis bel ve kalca kesimi ve fakat fena halde dar gogus kismi anlamina geliyormus. yani neymis, ceklerin kocaman kalcalari ve buyuk gogusleri (ki bu noktada bu kesimlerin, c kuplu sutyenlerin bile dolgulu olmasindan etkilendigini dusunmeden edemiyorum) varken, fransiZlar tam bir armut tipi vucut ornegi teskil ediyormus. evet, bu da boyle bir tespitimiZdi. hepimiZe gecmis olsun..

20:58 | grande salle
evet evet, sayin oZguven gorse kesin cok gurur duyardi benimle. kaptim yine orta noktayi :) ya bu arada bu kiyafet kesimi meselesine ciZimlerle aciklik getirmek istiyordum ama memlekette kirtasiye yok! vallahi ya. haril haril aradim, supermarkete gonderdiler sonunda. is mi yani supermarketten defter almak..
neyse, olmadi yani. yok ciZim falan. brosur/ilan arkasi birakmadim Zaten yaZa yaZa. son kaynagim olan festival dukkan listesi arkasini kullaniyorum su an, gosterim bir an once baslasa fena olmayacak. ay bu arada, kagit ucaklara bir de balon eklendi simdi, yarin odul/kapanis toreninde ne cesit samlaiklar olacagini dusunmek bile istemiyorum. hayir benim anlamadigim, acaba kacirmis oldugum bi oryantasyon filan mi oldu "simdi salona girer girmeZ daha ceketleriniZi bile cikarmadan delice ucak yapip sahneye ulastirmaya calisiyorsunuZ, ulasanlari da teZahuratlar, alkislar esliginde kutluyorsunuZ. ha bir de unutmadan, festival fragmanina da yine alkisla tempo tutup 'cenevre havaalani' kisminda avaZiniZ ciktiginca bagiriyorsunuZ. anlasildiysa dagilabilirsiniZ" dedikleri. bilemiyorum. en mantikli aciklamam bu, olan bitene. aklim almiyor vallahi..

12 Haziran 2009 Cuma

annecy'den notlar 03

11.06 | 13:53 | decavision 2
marketi gectim, su alabilecegim bir bakkal bile bulamamak beni cok uZmusken sinemanin hemen yaninda bir alisveris merkeZi oldugunu kesfedip (kesfe bak) rahatladim. su andaysa hemen arkamda henry selick oturuyor, biraZdan gosterim baslayacak, heyecan dorukta. bu seansin jurili olacagini bilmiyordum, buyuk supriZ oldu..
15:50 | cafe de la poste
gulduler ya, yine altnciya gulduler. ama uZulmuyorum artik, en aZindan tepki veriyolar, hoslarina gidiyor diye. ya bi de tuhaf ama bu ogrenci filmleri bende agir bir uyku hali yaratiyor nedense.. bahsedecegim birkac film var ama once bi kahve soylemeye calisacagim.

evet, soyledim kahvemi - sanirim.
dunku iddiam kuvvetleniyor. nerdeyse filmlerin hepsinden bahsetmek istiyorum. ya farkindayim, giderek "kisa film elestiriyoruZ, yihuu" bloguna donuyor burasi ama amaan, nedir yani. canim sagolsun.
neyse, festival sirasiyla ilk film olan red and blue ile baslamak istiyorum. komikce filan ama, cek filmi vardi bi tane simdi adini hatirlayamadigim, iste hem onun kotusu, hem de Zamaninin gerisinde bi film olmus..
orijinal adi vaike maja olan "small house" da yine final baglama kurbani..
sonracigima, 0200 isimli hindistan filmi de sevimliydi ama, 5 yonetmenli bi filmden sevimlilikten faZlasini bekliyor insan haliyle.. bi de sesi cok kotuydu, sample'larla kayitlar birbirine uymuyor filan..
neyse 5 demisken yerinde oldu, sonraki film de gemeinschaft diye biseydi. seste bunun da sorunu vardi. bi kere cok yuksekti ses, kafam patlicak sandim. bi de sanirim normal seviyede cok dikkat cekmeyecek cakma arkaplan sesleri bu kadar yuksek olunca aciga cikmis, epey siritmis yani.. onun disinda, animasyon oyle cok sahane filan degildi, hafif tekliyordu. birkac kamera hareketi kullanmis yonetmen ama baZilari o kadar olmamis ki, "ay keske hic yapmasaymis yaZik etmis" dedim, oldukca da gereksiZdi yani.. ama hikayeyi ve genel olarak anlatimi sevdim. ha bi de sonunda insanlar gulduler, onu cok anlamadim. halbuki ben baya huZunlu bulmustum.. (ehe hehehe hihihhii hihihiiii)
i live in the woods! vardi birkac film sonra. hastalikli bir sekilde komikti. hele henry selick arkamda sinsi sinsi "keh keh keh" seklinde gulunce pek kiskandim. ama iste southparkvari miZahi cok sevemiyorum malesef. bi de animasyon da oyle ahim sahim degildi, absurdlukten yirmaya calismis gibi geliyor bana (yoksa suphen mi var?)
c block. bunu bi yere not edin siZ de, odulu alir bence. alsin ya da, almali. Zaten demirkubuZ sevgisiyle adindan dolayi da bir yakinlik hissetmistim filme ama, iZleyince tam oldu. efenim kanada yapimi kendileri, yonetmeni de vladimir kooperman. simdiye kadar (ki yani sadece bu festivalden de bahsetmiyorum) iZledigim en guZel ogrenci animasyonlarindan biriydi. ogrenci isi gibi hic degildi Zaten, coook guZel ciZimler, cok basaliri canlandirma.. aferin ya. valla.
sylfidden diye bi film vardi sonra, onun da final muallakligi vardi tabi sasirtici olmayarak. ilgincti diyip gecelim.
ama bu kadar. sonrakilerle ilgili cok yorum yapamayacagim Zira son 3 filmi uyku arasinda boluk porcuk gordum.
ay goZlerim de halen aciyor, gunes kremi mi kacti noldu anlamadim ki..
su balkon serisi tam da fransiZ degil mi ya.. neden bilmiyorum ama misal bunu bi yerde gorsem derdim "aha kesin fransiZ bu" diye..bu sarki da alttaki arkadas icin gelsin. kiyamam ya Zavalliliga bak.
olacaksa boyle olsun bir cicekci..
bunlar da 'sato' civarindan..
su alttaki fotograflari ekledikten sonra dusunmeye basladim acaba icimde bir pimapenci mi besliyorum diye.. niye boyuna kapi pencere fotografi cektigimi halen bilmiyorum..
bu pencerece bir hinlik bir cinlik yaptim yine :)
17:50 | decavision 2
epey verimli bir turlama olmus bu sefer, 2 saat araliksiZ. lakin frambuaZ isi kaldi. en aZindan paZar frambuaZi. Zira, sali paZariymis o, o gunku talihimmis meger. olsun, manavdan aldim ben de. hatta bi de cagla gordum, buyuk sevincle bi avuc da ondan aldim. filmden sonra festival alaninin bahcesinde bir piknik planlamaktayim 9'a kadar. simdi de yarisma disi kisa film gosterimi no:4 var. "hadi yarisan filmler reZil, bakalim yarismayanlar nasil" merakiyla dort goZle beklemekteyim baslamasini. frambuaZlar icin de bitmesini tabi. :) neyse, ben biraZ kitapcik kurcalayayim bari..

19:56 | bonlieu bahcesi
ne guZel meyvemiZsin sen frambuaZ. valla. hayatimin sonuna kadar sadece frambuaZ yiyerek yasarmisim gibi geliyo. fotograf bile cekemeden her seyi yedim bu arada, o yuZden yok piknik belgesi. caglalar da karta kacmis Zaten, yaZik oldu.
bu arada blogun film elestirme merkeZine donuyor olmasiyla ilgili kaygilarimi paylasmistim ya, vesileyle seksenyedinci blogumu acmaya karar verdim. adini "mesleki deformasyon" koyayim diyorum ama bakalim, blogspot efendi bu planlara ne diyecek.
yani soZun kisasi, biraZ onceki film bidirdanmalari, bu blog icin turlerinin son ornegi oluyorlar. bundan sonrasi icin adres belli.
film konusunu nihayete erdirdikten sonra, fransiZlar ve yastiklari konusuna deginmek istiyorum. bahaneyle de halen bahsetmemis oldugum cek yastiklarini aradan cikarmak niyetindeyim. hemen semada gorelim kendilerini..
eveet, sekilde de gordugumuZ gibi normal yastik, yani normal boyutlardaki tam bir insan kafasina uygun olan yastik, bildigimiZ sevdigimiZ yastik efenim. oysa bir de ceklerinkine bakin, dev yastigi. hem de incecik. yine ayni sekilde fransiZlarin yastiklarinin da silikdirik oldugunu gorebiliyoruZ. hatta silindirik bile degil, dupeduZ silindir.
fakat asil acayiplik yastiklardan Ziyade kiliflarinda. hemen bir baska sekli inceleyelim bunun icin..
sekilde fe farkedebileceginiZ gibi normal kilif ve cek kilifi form olarak ayni, boyut olarak farkli ve fakat sevdigimiZ, bildigimiZ islevsel yastik kiliflariyken, fransiZlarin yastik kilifi dedigi seyin aslinda upuZuuun ve iki tarafi da acik bir dikdortgenden ibaret oldugunu dehsetle goruyoruZ. evet. bu tepsitimiZ de burada sona eriyor, bir sonraki tespitte gorusene dek esen kaliniZ..

11 Haziran 2009 Perşembe

annecy'den notlar 02

16:03 | 10.06 | grande salle
acaba cok korkunc bir hata mi yapiyorum ya? bu igrenc seyirci kitlesi, hem de nightmare before christmas fani hepsi. valla, jack t-shirt'u biseyi olmayani alamayacaklar mi acaba salona diyodum ki aldilar neyse ki. ama goZlukleri temiZlemek icin dagittiklari kolonyali mendilden vermediler mesela bana..
ay neyse ya, civitmasalar da reZil olmasa bari. Zaten tedirginim boyutlar arasi yolculukla ilgili.. amaan..
ya bu arada saka maka heyecanliyim cok ya. sanki kendi filmimi iZleyecekmis ya da ne bileyim insan onune cikip konusma yapacakmisimcasina. ellerim titriyor, karnima agrilar girdi filan.. tuhaf.

19:42 | le bistrot de bonlieu
render yapayim derken yemis bulundum bilgisayarin sarjini, deftere donus o yuZden tekrar. ya ama boyle daha bi rahat ediyorum sanki Zaten, ya da daha durust mu desem.. neyse, oyle bisey iste.
nightmare before christmas diyoduk di mi.. cikar cikmaZ o anki gaZla oraya buraya boluk porcuk biseyler yaZdim ama toparlayayim madem burda. yani aslinda cok toparlanmis olmayacak, Zira kafada toplamak laZim once haliyle ama oldugu kadar artik..
simdi, oncelikle hemen soyleyeyim; kuduramadi seyirci bu sefer. ilk sarkiya alkisla tempo tutmaya basladiklari anda "aha" dedim, "korktugum basima geliyo, hemen simdi terkedebilir miyim salonu acaba" ama kisa surede sustular. sessiZ sakin, insan gibi iZleyici oldular sonuna kadar da.
sonracigimaa.. dunku merakimi da giderdim coraline'la ilgili. ariZa 3d'de degilmis meger. bak mis gibi olmus iste, guZele ne giyse yakisir hem. ha olmus, ama ne gerek varmis orasi ayri. lakin, vesileyle hayati sorgulamaya basladim, o cok hos olmadi gibi. yani sey tekrar farkettim, bu nightmare before christmas'in "once in a lifetime" bisey oldugunu. sonra savimi corpse bride ve coraline gibi orneklemelerle guclendirdim. tabi bunlarin hicbiri hicbir isime yaramadi. ya oyle bisey ki, hikaye guZel, senaryo sahane, animasyon harika, karakterler inanilmaZ, muZige Zaten soylenecek tek kelime yok.. hani dort dortluk denir ya, tam oyle. tim burton'in "batman cekcem ben, bana ne" diyerek yonetmenligi henry selick'e birakmasi da tamamen denyoluk. henry selick'e lafim oldugundan degil de (gerci var, haZirladim birkac laf ama, nightmare'la ilgili degil) batman'i buna tercih etmis olmasindan..
hayat sorgulamasina gelince, "acaba ben boyle mukemmel bisey yapabilecek miyim bi gun"le baslayip tumden gelim tadinda "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla tanisabilecek miyim" ve "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla calisabilecek miyim (tercume: acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlar benim icin calisacak mi -a.k.a. ego)"e varan sorular Zincirine verdigim ad aslinda.
kiskandim ya, baska bisey degil. basbayagi agliyodum filmin sonunda, cok acayip (pms mi, hic de bi kere)

20:51 | grande salle
bakkal bulayim derken yine kayboluyodum avucici kadar yerde. Zlin'den bile acayip cikti burasi ya, bi tane acik yer olmaZ mi? olmaZmis efenim.. Zlin'den edindigim konvansiyonla otobus garina kadar gittim (tabi sonra da vay efendim neden kayboldum) ama nafile..

22:51 | le bistrot de bonlieu
o diger Zamanlarda gelmek bilmeyen, yaZan Zamandan en aZ bi 10-15 dakika gec gelen otobus efendinin dakik olacagi tuttu. murphy fransa'da isbasinda..
neyse ki hava guZel. ya bi de kisa metraj yarismasi no:3'un aZ once agZimda birakmis oldugu aci tat, nightmare heyecaniyla arada ogrenci filmlerini kaynattigimi fark etmemi sagladi, biraZ da o konudan bahsedeyim dedim. bugunku program ogrenci filmleri no:1 idi ve programlama isini, filmleri iyiden kotuye siralayip oyle gruplandirdiklarini dusundurdu bana. valla hic fena degildi yani.
almanya yapimi olan ve pauline kortmann'in yonetmenlik koltugunda oturdugu (hah, bu kalibi da kullandim ya atyik, degmeyin keyfime) "chicken wings" favorimdi. (hatta su satirlari yaZarken, youtube'da filan arayip bi sekilde paylasmayi geciriyorum kafamdan, oylesine sevdim yani.) (aradim ama sadece trailer'i var ortalikta, o da cok bisey ifade etmiyo, cok merak eden filmin ve yonetmenin adini yaZip google baksin, di mi yani..)
peter bey'in hangi kontekst icinde oldugunu hatirlamasam da bi sekilde bahsetmis oldugu fransiZ filmi "gary" de fena degildi. ama o kadar sanirim, sade sirin yani.
"you are my hero" var bi de almanya yapimi. onun da teknigi oldukca ilgincti, hatta filmi de begendim genel olarak.
sonraa.. heh, "sheep!" isimli danimarka filmi. komik, sirin seker biseydi o da.
bi de belcika yapimi "milovan circus"tan bahsetmek istiyorum. kendilerini anifest'te iZleyip pek uZulmustum. Zira, o kadar guZel set tasarimlari, o kadar incelikli kuklalar yonetmenin gaZabina ugramisti. icim gitti resmen. hayir isin kotusu, hikaye de eli yuZu duZgun bisey olabilecekmis ama ancak bu kadar kotu anlatilir heralde..
neyse efenim, simdi de bir sekilde ses getirmis olan ve fakat benim pek anlam veremedigim iki filme geldi sira. ilki "l'abandon". bununla ilgili gelen sesler filmova skola ve anifest tayfasina aitti hep. michael bey falan ovuyodu baya, sonunda iZlemis oldum ben de. hayir, kotu demeyecegim ama o kadar yaygaraya anlam veremedim sade. ilginc tamam ama, oyle cok da oZel bisey degildi yani.
vee son olarak, facebook videolarindan biri olan "notebook". bir okul egZersiZi icin ya da portfolyo sunma bicimi olarak harika bi fikir. ama film degil. valla.
eveet 14 filmin 8'ine iyi kotu yorum yapmis oldugumu farkettim de, ya dedigim gibi 1 numarali secki en iyilerden olusuyordu, ya da festivalin vicik ruhu beni de ele gecirmeye basladi..
velhasil, bir de kisa metraj yarismasi no:3'ten bahsedeyim. malum, vaktim de bol otobuse kadar.
ilk film, dis sesi nick cave beyefendi'ye ait olan "the cat piano" idi. hemen hemen butun kisa animasyonlarin ortak sorunu olan finali toparlayamama hastaligindan muZdaripti kendisi ama ciZimler, animasyon filan cok guZeldi.
altinci film olan kanada yapimi "runaway" de bu serideki en sevdigim film oldu. Zaten ondan sonraki iki film dereceli larak sapitti.
yedinci film olan "birth" bi acayipti. yani rahatsiZ ediciydi (ki rahatsiZ etmek iyidir, guZeldir) ama anlamsiZdi da bi yandan. gereksiZ geldi cok.
sonuncu olan "the tale of little puppetboy"un (orijinal adiyla "sagan om den lille dockpojken") tam anlamiyla ibretlik oldugunu dusunuyorum. nasil olmus da gecmis o on elemeyi anlamadim. her seyiyle (her sey ama; hikayeden animasyona, kuklalardan set tasarimina, kamera acilarindan isiga, goruntu kalitesine kadar her seyiyle) sahane bir "kotu ogrenci filmi" (ya hatta 'cok' eklenebilir o tanimin basina sanirim) ornegiydi. hem de oyle bitirme projesi filan da degil, 4 senelik bir okulun birinci, hadi bilemedin ikinci sinif ogrencisinin elinden ciksa biraZ olsun anlayisla karsilanabilecek turden. yaZik ki meZuniyet filmi bile degildi..
baZilari ergenlikten cikamiyor vesselam..

10:24 | 11.06 | institut rural
dun ayakkabi ayaklarimi bir guZel parcalamis, bugun guya alayim makinayi geZeyim yine fotograf cekeyim filan diyodum ama.. neyse gorceZ artik geZme kismini, makinayi alcam yine..
bugun gemeinschaft gorucuye cikiyor (aslinda onceki gun cikmisti ilk ama becerememistim gitmeyi), neler olacak bakalim, heyecanla bekliyoruZ..

10 Haziran 2009 Çarşamba

annecy'den notlar 01

08.06 | 21:00 | petit salle

oha ama, ben mokra otobusu 11 olmadan bitiyo diye soylenirken su dustugumuZ hale bak. yahu 8'de (20:00) otobus bittigi nerde gorulmus ne bicim bi mantik anlamadim ki.. neyse..
yolculuktan bahsedeyim madem biraZ. ilginc bi sekilde son derece sorunsuZ bi maceraydi. macera bile denemeZ hatta, o derece. isvicreli milleti deli etti beni sade, tum euro'larimi alip alip ustlerini frank verdiler . hayir yani havaalanindan binmisim, "annecy'ye gitcem, otobus duragina gotur" diyorum, yani daha ne kadar acik olabilir ki o franklari kullanmanin yakin gelecek planlarim arasinda olmadigi? cuZdan da alt ust oldu Zaten turlu cesit para cinsiyle.. gerci sag saglim gectikten sonra fransa sinirindan tum kronlari, fraklari ve hatta neden halen cuZdanimda tuttugumdan tam emin olmadigim ytl'leri doldurdum bi minik cantaya da rahatladim..
neyse. iste vardim diyodum annecy'ye. evet, vardim otobus garina. otel adresi bulmaya ugrastim bi sure, buldum oteli de velhasil. lakin benim otel sandigim sey, baya hostel cikti. ranZalar falan, bi odada bes yatak. vallahi bi an icin tesak geZisinden bile daha acayip bi konaklama olacak diye endiselendim ama neyse ki oda nufusu 2, populasyon da halen stabil.

09.06 | 11:40 | l'estaminet
agri kesici. gunes kremi vs. alisverisi ve postane Ziyaretinin ardindan sehir turuna verdigim bunyemi bir paZar yerinin ortasinda buldum. tabii saat itibariyle, gunes kreminin cantamdan Ziyade ustumde basimda durmasinin daha saglikli olacagi bilinciyle kendimi cok kaptirmadan bir kahve molasi vereyim dedim.
neyse, paZar diyodum. bin cesit taZe meyve, sebZe ve peynire icim gidiyor ama "alsam napcam" diyebilecek kadar aklim yerinde neyse ki. ama sanirim dayanamayip bir miktar frambuaZ alacagim.
yuksek olasilik decavision'dan tekrar bildirmek uZere.. (bir not defteriyle diyaloglar..)
12:55 | le regann
simdi ordan kalkip oraya oturuyo bu saskin, adina da geZmek diyo gibi olacak ama 4 numarali ogrenci filmleri gosterimine yenik dusmemek icin yimek yiyim didim. hakikaten bak, ogrenci filmleri epey kasli guclu oluyo, dovuveriyo valla adami. velhasil oyle iste..
ha sey bu fransiZlar ceklerden bile daha vahsi ciktilar ya, valla. her seyde bi jambom bi bisey.. ilginc.
ha bi de bu fransiZlarin bir kebapci ritueli olan "masaya default olarak su getirme" huylarinin beni Ziyadesiyle mutlu ettigini belirtmeden gecemeyecegim.
13:49 | decavision 2
yemek niyetine yemis oldugum, haslanmis havuc, enginar sapi, karnibahar, taZe borulce (cok emin degilim gerci, taZe fasulyenin incesi iste), cig mantar, domates, salatalik ve maruldan mutesekkil salata sasirtici derecede leZZetliydi. lakin sasirtici olan cig mantarla karsilasmis olmak degildi Zira, bu cig mantar efendiyle 2 sene kadar once istanbul'daki bir vejetaryen lokantasinin salatinda tanisip igrenmistik birbirimiZden. (tabi, sen mesela domatesi seviyosun diye domates de seni seviyo ya, ayni hesap ters mantik. dur ya, yoksa yanlis mi anlamisim hep?)
velhasil, olay sosta bitiyor herhalde, bilemiyorum. halen saskinim.
16:45 | cafe de dues
eveet, bir ogrenci filmleri macerasini da kaZasiZ belasiZ atlattiktan sonra paZar yerine dogru geldim yine. 6'da coraline var, heyecanla bekliyoruZ bakalim.
ya o degil de, cok fena be bu ogrenci filmi meselesi. baya, bildigin kotu yani.. yaZik.. sonuncusu pek sekerdi ama, damakta iyi tat birakti en aZindan. hatta reklamini da yapayim "fellow animator"in. "for sock's sake" idi efenim filmimiZin adi. yonetmeni kimdir nedir bilemedim simdi, fransiZ oldugunu biliyorum sade, kitapciga bakmaya da usendim. neyse, cok guZeldi ama, valla bak..

butuun bu bina fotograflarindan cikan sonuclar;
1. tamam, hic islevsel olmadiklarinin farkindayim ama pek seviyorum su ahsap panjur olayini.
2. iyi ki mimar falan olmamisim valla, boyuna eski pusku bina yapmaya calisir her yerden de kovalanirdim heralde..18:00 | grande salle
uuu, janjanli goZluk dagittilar, cok heyecanli. baslayacak coraline aZZ sonra. lakin ondan once bu festival iZleyicisiyle ilgili goruslerimi paylasmak niyetindeyim. tamam, animasyon festivali olabilir, ve tamam, gayri ihtiyari olarak animasyon cocuklarla bir arada tutuluyor ya da hadi "icindeki cocugu kaybetmemis olanlar"a daha bi hitap ediyor olabilir, eyvallah. ama yani salonu krese cevirmenin alemi ne? cok acayip valla ya, simdiye kadar boylesine gevsek, vicik vicik seyirci gormedim. akil almaZ bi durum. film baslayana kadar bagirislar cagirislar, perdeye dogru firlatilan kagit ucaklar (bakiniZ hemen alttaki sekil 1-a, hatta tam ibretlik o sekil, kel kafasindan utanmayan bi tipsiZin kagit ucak sevdasi belgeleniyor).. kisa film programiysa eger, bi film bittikten sonra bir digeri baslayana kadarki o 5-10 saniyelik bosluk boyunca turlu cesit tuhaf ses cikarmalar, yok moolemeler, miyavlamalar, gidaklamalar bilmem ne.. hayir kimse de cikip "evladim uslu durun, bi huZur verin, yettiniZ lan aaa" demiyo, o daha acayip.
20:15 | bonlieu merdivenleri
film bitti, ciktim. ne hissedecegimi bile bilmiyorum, cok kafam karisti.. biraZ dusunmem laZim. basima agrilar girdi yemin ediyorum. (3d sinema? hmmmmmmm.)

tamam, dijital cag. evet, geleneksel yontemler oluyor. kabul, ruh aramak anlamsiZ..
ama yaZik ya.
vallahi yaZik.
onca Zaman, emege, cabaya, paraya.. her seye yaZik..
bunun bi parcasi olmak istemiyorum galiba ya. hani. yani. bilmiyorum. yarin ya da obur gun nightmare before christmas var 3d. sanirim daha bi netlestirebilirim dusuncelerimi o deneyimden sonra.. off..


20:55 | la cuisine de amis
ne yagdi be. aa valla vi anda boyle cok garip oldu. sonra da bitti. neyse. ama asil macera aZ once "peynir, salata, sos" kelimelerini guc bela ayni cumle icinde kullanan ve ingiliZce bilmeyen garsondan etsiZ yemek istememle basladi. bakalim ne gelecek.. tabii bisey soslu peynirli salata 1'e hicbir sey vermiyo bu noktada ama macera ruhuna inancim tam. gorceZ.

21:15
oeh amma hiZli yemisim..
neyse, bahislerin kapandigini, sonucun da kiZarmis peynir oldugunu soylemek istedim hostel'e donmeden once. bi de kahve iccem tabi o da var. neyse, ama ceklerin kiZarmis peyniri (smazene syr) gibi degildi pek tabii ki. bi kere peynir eidam degil, feta tarZi biseydi. etrafinda galeta unu gibi bisey degil, boyle daha homojen daha kitir kitir bisey vardi. sonracigima, yaninda (ki, fransiZ versiynunda altinda oluyor) kiZarmis/haslanmis patates yerine salata vardi. tartar sos yerine de kiZarmis ve ince kiyilmis badem ve boyle tatlili gibi bi garip sos vardi. oglenki keyifle olmasa da (ki enginari oZlemisim sanirim) yedim, afiyet de oldu. oh.
ya o degil de, fransalara kadar gelip bi "ratatuy" yemeden donecek olma ihtimalim beni pek uZuyor. yani oyle boyle degil. ya en aZinda bi patlicanli filan bisey olsa di mi..

21:31
aha dogru, muZik baslayinca hatirladim. cingene caZi olacagidi bu aksam galiba. gerci tam su anda baslamis olan seyin ne cingeneyle ne de caZla ilgisi var. daha Ziyade "ay yaZik ya, otenaZi artik yasallassa da kurtulsa" seklinde hos olmayan dusunceleri tetikleyen bisey ama.. bi an (ki hakkaten bi an, selcuk erdem "bi an"i) kalsam da cingene mi beklesem (ki tam su noktada gulen hanim'a selam olsun, hani tunuslu olmasa bile fransiZca caZ soyleyen cingene gorme ihtimalim icin [ki sanirim iste sevebilme ihtimalini sevmek boyle bisey]) diye dusundum. lakin hem yagmur camur, hem soguk, hem de otobuslerin macerali olmasi gibi gercekler o 'bi an'i aninda kisaltmaya yetti..

10.06 | 01:26 | institut rural
iste geldim filan, gec olmus. bi saattir sunlari bilgisayara geciriyorum Zaten.
haydi iyi gece.

ayy postalayamadim bunu da, disari cikcam diye acmaya calistigim kapi alarm caldirdi gece gece. korkup kactim hemen odaya.. neyse, sabaha artik..

09:47 | institut rural
evet postaladim sonunda ama bir ekleme yapmadan gecmek de istemedim, oda populasyonunda %50 dusus yasanmis dun, tek basimayim artik, yuppiii!

6 Haziran 2009 Cumartesi

'berry' neden yemis diye cevrilir ki turkce'ye?

evet, dort mevsim (ki burda tamamen lafin gelisi Zira inandim burda 4 degil 3 hatta belki 2bucuk mevsim yasandigina.. tarihe not dusmek maksatli halen kaZak giyip yetmeZmis gibi usumeye devam ettigimi belirtmek isterim, neyse konuya donelim, dort mevsim diyordum) cilekti, frambuaZdi, bogurtlendi filan, turlu cesit orman meyvesi bulabiliyor olmak beni delice sevindiriyor olsa da memleketteki papaZ erik yoklugu bu sevinci accik buruklastirmiyor degil hani.. bu kadar.

4 Haziran 2009 Perşembe

Zlin vs. Uherske Hradiste

bugun bilmemkacinci keZ uherske hradiste'den donerken artik kararimi vermistim.. uherkse hradiste'yle ilgili yani.. bir turlu oturtamiyordum cunku ne bicim bi kasaba diye. yani bir yandan minnacik, toplam iki meydandan olusan (bi tanesinde hatta "veba biZe ugramadi yasasiiin heykeli olan), her seyin de o meydanlarda toplandigi acayip bir yer sonucta.. sokaklari, binalari filan mis gibi sirin seker Zaten. ama iste "ay yasanmaZ burda herhalde, minnacik baksana" diyip duruyordum.. kuklalari toplama amacli bu geZimde biraZ daha alici goZuyle (niyeyse) baktim bu sefer; uherske hradiste besiktas'a benZiyordu.. yani turkiye'deki gibi inZiva kosesi, kucuk kasaba hayali falan degil. ne ararsan var, hatta belki bu noktada Zlin'dekinden daha bile cok sey vardir. yani kucuk kasaba konseptinin deZavantajlarindan yok, etrafi kocaman supermarketlerle cevrili. ama isyte kucuk kasaba, sakinlik vs avantajlarina da sahip bir yandan.. besiktas iste.. bu noktada prag'i taksim diye dusursek tabi taksime gitmek 5 saat suruyo ama olsun :)
boyle boyle dusunurken Zlin ne menem sehir diye semt eslestirmesi yapmaya ugrastim.. olmadi.. sanirim alex hanim'in kehanetleri gerceklesmeye basliyor.. sevemiyorum ben bu Zlin'i, sevecek bir sey bulamiyorum yani.. hani nefret de etmiyorum yine alex'in ongordugu gibi ama.. oyle iste..

11 Nisan 2009 Cumartesi

cekler ve mukavvalari..

yahu bir memleketin kirtasiyelerinde mukavva olmaZ mi ya? ne bicim istir bu? bildigin uyduruk mukavva yani.. hani maket kartonuydu balsaydi falan, bunlarin Zlin icin hayal urunu oldugunun farkindayim, tamam. ama mukavva ya!
dun yorgunluktan olmeme ramak kalmisken, birkac gun once sadece sanat malZemeleri satan minnacik bir dukkandan almis oldugum mukavvamin (mukavva da komik soZcuk vesselam) bitmesi, kanepenin de tum sungeri homurmesinin ardindan bir alisverise cikayim dedim. ilk duragim ikinci elce oldu, Zira halen ince siyah-beyaZ ciZgili kumas bulamadim. neyse, orda da bulamadim kumasi ama bir ceket bir de bluZ aldim vesileyle. neyse, sonraki durak prior oldu. kirtasiyeden basladim. yahu bir kirtasiyede tamam mukavva yok, ama akrilik boya da mi olmaZ? yani oyle antik eskitme yok catlatma patlatma falan urunlerinin de yine maket kartonuyla ayni klasmanda oldugunu mukavva aldigim gun kaniksamistim. ama yani akrilik boya ya.. neyse.. yoktu. chemoprenlerimi alip ust kattaki kumasci/igne iplikci/sungerci reyonlarina dogru yoneldim.. ciZgili kumas halen yok. igne iplikciden dugme aldim, kuklalarin goZleri icin. 20 tane dedim adam goZlerini belertip "nee 20 mii?" dedi. ne var yahu aaa. kendimden suphe ettikten sonra kisa bir icin, evet yirmi dedim. farkli birkac renk daha alacaktim, o da ne, birinden sadece 2 tane kalmis, otekinden de 4. hepsini aliyorum derim, ona beletmedi goZlerini ama bak. neyse ordan sungerciya gectim, 3mmlik sungerden kalmamis, ben de 1 cmlikten aldim. ay ama boyle dev gibi bi rulo. neyse, bu alisverisi bitirip namesti miru'ya dogru yurumeye basladim ama bir yandan soyleniyorum "ne bicim memleket mukavva olmaZ mi ya aaaa" diye, bi yandan esofmanimin beli bolarmis surekli onu cekistiriyorum, bir yandan koltugumun altinda dev gibi bi sunger rulosu, boyle deli gibi manyak gibi biseyim. neyse namesti miru'daki kirtasiyenin birine girdim yine mukavva bulurum umuduyla. yok. pek tabii ki yok. amaa, eskitmeli catlatmali falan hobi akriliklerinden buldum. cocuklar gibi sevindim resmen. adeta bir goZu donmus gibi her renginden aldim. bir de bu cek memleketinde metal cetvelin varligindan haberdar olmadiklarini da ogrendim. neyse. ordan cikip yolun hemen karsisindaki kirtasiyeye gittim. halen mukavva bulacagima dair inancim tam ama. Zira o sanatsal malZeme dukkani teee 2 durak otede. bi de elimde sunger, kicimdan dusen esofman falan. neyse, orda da yok tabi hic sasirtici olmayarak. gittim sonunda sanatsal maZlemeler dukkanina, orda da adeta tam bir mukkavva canavariymiscasina ellerindeki tum mukavvalari aldim (ki 3 taneydi topu topu, abartilacak bi durum yok). duraga ilerlerken mukavvalarin deli imajimi saglamlastirdiklarini farkettim ama neyse ki ototbus 3 dakika icinde geldi.

saka maka sanirim eylul'de turkiye'den boya+maket kartonu stoguyla donecegim buraya.. 

nurnberg macerasinin devamini bir turlu yaZamadiim gibi fotograflari da ekleyemedim.. artik guncecim, sen de usengeclik ben diyeyim yogunluk, oyle bir sey iste.. fakat iste onlari yapmadan once bu postu yaZmaktan da kendimi alamadim..

7 Mart 2009 Cumartesi

mola yeri nurnberg. ve digerleri..

06.03.2009

07:25, viyana
gece 1 civari otrokovice'ye vardim. gectim bekleme/bilet alma yerini, barlar bile kapanmis. resmen in cin top oynuyor. sadece bankin birinde 3 tane sarhos adam, konustuklari dili biliyor olsam bile ne dediklerini anlamayacagimdan emin oldugum bir sekilde bagira cagira konusuyor. ve yani 3 kelimelik cekcesi olan bir kiZa gecenin yarisi nerden tren bileti alabilecegini anlatabilecek durumda olmadiklari cok acik.. tren istasyonun etrafini turluyorum. i-ih, kimse yok. saka maka, buraya geldim geleli ilk defa korkuyorum. neyse ki sonunda kapanmis olan barlardan birinin icinde temiZlik yapan bir kadincagiZa dadaniyorum. bir sekilde "20 dakika burda bekle, sonra biri gelcek sana bilet satcak" diyen yetkili birini buluyor bana. tamam diyor bekliyorum 20 dakika. 
sonunda bilet satis gisesi aciliyor. tabi bu bilet alma isi de yine hatri sayilir bir macera. kadin "nurnberg" yaZamamak icin insanustu bir caba harciyor. neurnberg gibi bir sey yaZmaya calisiyor, 'ne'yi yaZip bilgisayarin cikardigi sonuclardan "nuernberg"i bulmaya calisiyor. ama yani gercekten nasil bir aZimse, 20 kere filan deniyor ayni seyi. hayir yani, ilk seferde yaZdin cikmadi, yorunca vaZgecip "tamam abla pardon, ben yanilmisim" mi diyecek bilgisayar, cek teknolojisi boyle israr uZerine mi kurulu nedir anlamadim ki..
neyse, guc bela bilet satis gorevlisi bayanin beni fransa'da bir sehre gonderme cabalarindan "tamam bosver nurnberg'i, sadece viyana'ya olsun bilet" diyerek ve bahsi gecen viyana trenine ucu ucuna yetiserek kurtuluyorum.
peki macera biter mi? hayir! tam da burda basliyor hatta. sen koskoca tren git, yaZinin giris bolume tekabul eden kisimda bahsettigim o 3 sarhostan (muhtemelen) birini eZ. baya baya ama, oldur falan yani. sonra yolculari beklet polisler gelcek diye. polisler gel, onlar da beklet yolculari itfaiye gelcek diye. sonra itfaiye de gel, ama yolcular amacsiZca beklemeye devam et. bu arada yolcularin yarisindan cogu viyana'da isi olmadigini farkedip in trenden, git evine. sonra oZlem siZ, goZlerini breclav'da bombos trenin icinde ac. kos kos, panikle viyana trenini bul. onun icinde de bekle 1 saat filan. viyana'ya var 7:15'te. 8:40 nurnberg trenine al biletini, bi de bilet gorevlisinden durup dururken tehdit ye " bak bu bileti bugun, bu saatte, bu trende kullandin kullandin. kullanamadin, gecmis olur, iade falan da olmaZ" diye. suklum puklum kabullenip bir kafeye otur, kahve soyle, internet bulama ve dehsetle farket ki 8:40'a 1 saatten faZla Zaman var.. bekle.. bekle..

16:43, nurnberg
evet, burasi almanyaymis megersem.. 
kaZasiZ belasiZ (ki otrokovice'de adam eZen tren macerasindan sonra bunu soylemek ilginc oluyomus) geldim nurnberg'e. festival ofisi, turist enformasyon burosunun ust katinda ve soyledikleri gibi gercekten de tren istasyonunun tam karsisindaymis. gel gor ki karsiya gecebilenlere ustun basari odulu veriliyormus meger burda, bilememisim. burnumun ucunda duran binaya ulasabilmek icin 7 trafik lambasi gecip, 10 dakika harcadiktan sonra Zafer benimdi nihayet. neyse iste hosgeldin bes gittinden sonra oteli tarif ettiler, gittim esyami biraktim, yarim saatlik internete 4 euro odeyip televiZyonda almanca olmayan kanal bulamadiktan sonra sehri geZeyim bari dedim 5'e kadar (saat 3 falandi). komik, yine otele giderken bindigim otobus ve soforune denk geldim. gunluk otobuse binis bileti almami soyledi filan. bu arada hemen yanimdaki koltukta oturan kadincagiZ amerikali olup olmadigimi sordu. meger kendisi nurnberg'de dogmus ama 45 sene amerika'da yasamis. 4 sene once de kocasi olunce geri gelmis nurnberg'e/ ay cok oZledim amerika'yi, donmek istiyorum artin, alisamiyorum buraya, cok Zor geliyor filan anlatmaya basladi. ay ama bir anda aglamaya baslayivercek diye oyle korktum ki. goZleri doldu resmen, ne bicim nefret etmisse burda artik..


07.03.2009

13:27, nurnberg
aksam belediye sarayinda kokteylimsi bi yemek vardi.. bi ara gercekten korktum catirt diye ikiye ayrilcam sikintidan diye.. ama tek parca ayrilmayi basardim. 9'da kisa filmler vardi. saat 7 falan, dedim otele gideyim bari aZicik dinlenip sehre donerim. otele gittim. fena halde siZmisim. kacti kisa filmler filan da.. neyse artik, saglik olsun.
simdi de 8 euro verdigim internetten sesleniyorum. guya fotograf cekcem, sehir geZcem ama yagmur camur, uff.. neyse.. yapacak bisey yok..
not: sevmedim ben burayi.. artik almanca sevgisiZligimden midir nedir bilmiyorum ama.. bi tuhaflik var sanki.. bilemiyorum..

25 Şubat 2009 Çarşamba

Zlinsky pes

aslinda ses/muZik eklenmis halini bekliyordum buraya koymak icin ama, bitmis halinin elime gecip gecmeyeceginden emin olamadigim icin sabirsiZlik ediyorum biraZ..

neyse efenim iste aylaar sonunda nihayet bitmis olan festival fragmani.. festival de haftaya, bekleriZ ;)


24 Şubat 2009 Salı

yabancilar polisi, brno ve digerleri..

persembe gunu peter ve milan beyler esliginde minimal kalabalik olarak gittik yabancilar polisine. gittik gitmesine de binadan cikana kadar "herkesi aglatiyolar, cok kotu davraniyolar, nefret ediyolar yabancilardan" seklindeki telkinlerin yaratmis oldugu stresle tir tir titriyordum resmen. neyse iste gittik "haa su aylardir kacak gibi yasayan ogrenci kiZ di mi" diyerek iceri aldilar biZi. peter bey 1bucuk senedir ulkede kayitsiZ kuyutsuZ yasayan bir yabanci olarak agZini acmadi. islemler icin girdigimiZ odanin duvarinda kocaman bir dunya haritasi vardi, 1918-1938 tarihleri arasina ait, hic anlamadim neden. neyse sonuc olarak gorusme cok sorunsuz gecti, hic aglamadim da. ama sanirim yesil pasaport sayesinde oldu bu rahatlik Zira ilk 5 dakikadan sonra uZun bir sure "iyi ama sen 2007 eylulde gelmissin buraya, viZen 2008 kasimda cikmis. yetmeZmis gibi de defalarca giris cikis yapip viyanaya bile gitmissin. ne bicim is bu?" merakini gidermeye calistim. garip, ilk defa goruyolardi sanirim boyle bisey, adam telefonla binadaki herkesi arayip biZim bulundugumuZ odaya cagirdi "gelin gelin, cok acayip bisey var burda" diye. iste dikkatlerini dagitti heralde o ondan boyle oldu, bilemiyorum. ama asil, kayit icin doldurttuklari minik kartta yaZan "signature of alien" kismina fena boZuldum..
ama sonuc olarak legal bir alien olarak ortalikta dolnaiyor olmanin rahatligini yasiyorum artik.

haftasonu da brno'ya gidip peter bey ve monika hanim'in dusu mutfagin icinde olan tuhaf dairelerini gorup huZura erdim. brno da ilginc bir sehirmis. kisitli prag bilgimle "kucuk prag" diyebilirim sanirim. ama hakikaten kucuk prag. ya da pragligini bilmiyorum ama kucuk en aZindan, ondan cok eminim.. halen alismakta Zorlandigim ve fakat tum cek sehirlerinin gelenegi olan haftaici 5'ten sonra, haftasonu da tumden kapali dukkanlar brno'da da son derece mevcutmus, bunu gorduk. yamuk heykelli kilise kulesi gibi bir yapiya sasirdik. turist enformasyon ofisini cok sevip kartpostal aldik. saatlerce oturmamiZa ragmen bi tane bile jaZZ turune ait sarki calmayan jaZZ bar'i gorduk. reZil asya noodle'i yedik. ama en cok da hem konusan hem isiklari yanip sonen sehir haritasiyla oynadik.. boylece de "brno'yu da gormedim" dememe hakkini kaZanip huZura erdik.. onlar ersin kerevitine biZ cikalim... disari. yanliZ birakalim onlari.. saat gec oldu, Zaten yaZmaya yaZmaya unutmusum da.. oyle iste, neyse..

18 Şubat 2009 Çarşamba

kafeinin Zararlari

bu sarki da peter bey'den tum sevenlere geldi.. iZlerken bir yandan da kahvemi yudumluyor ve hatta nerdeyse agZimdan burnumdan puskurtuyor olmam da cabasi..


neyse, yarin yabancilar polisine gidecegim.. simdiden korkmaya basladim, petra da memleketine gitmis bugunden.. bakalim neler olacak..

sessiZ sinema

dun aksam petra hanim'lara yemege gittim. 8 kisi filandik sanirim. ille de oyun oynayalim diye tutturdu niyeyse marketa hanim. iyi dedik ne oynicaZ. pamtomim diye bi oyun var onu oynayalim dediler. neymis, herkes minik kagit parcalarina biseyler yaZiyomus yok efendim meslekti hayvandi filan ama yaZilan seylerde herhangi bi kisitlama da yokmus. neyse sonra sirayla herkes o kagit yiginindan bir adet secip sessiZ sinema mantigiyla yaZilani anlatmaya calisiyomus. ben de bunun uZerine dedim madem oyle yapacagimiZa haZir da film okulu ogrencileriyken sessiZ sinema oynayalim. inanilir gibi degil ama iclerinden bi tanesinin bile haberi yoktu sessiZ sinemadan.. televiZyonlarda eglence programi niyetine sessiZ sinema oynayan insanlarin iZlendigi bir ulkede buyumus oldugumdan midir nedir ama aklim almadi vallahi..
neyse velhasil herkese anlattik ettik filan. ingiliZce konusan ve konusmayan olarak iki takima ayrilip basladik oynamaya.. epey de oynadik.. hafif Zor oldu tabi ama olsun. neseliydi.. ama yine de halen sasirmadan edemiyorum..

28 Ocak 2009 Çarşamba

meyvali su

ya.. o kadar soylendim ettim Zamaninda ama, bu itirafi yapmanin vakti geldi sanirim.. bikac haftadir deli gibi meyvali su icer oldum.. her gittigimde en aZ iki sise (ki siseler de buyuk, 1,5 litre) meyvali su aliyorum marketten.. keZa, okulun otomatindan bile portakalli su aldim gecen.. alismak mi bilmiyorum ama saka maka sever oldum cok.. en cok framboaZli ve greyfurtlu suyu sevdigime karar verdim.. son defasinda yanlislikla papatyali su almisim mesela, o bile fena gelmedi.. allahim noluyo bana boyle..

roportaj

dikkat, bu bir otomatik gibi bi biseydir..

roportaj yaptilar benle, yine yeni yeniden..

24 Ocak 2009 Cumartesi

yok artik!

nasi yani, bir blog daha mi?!

20 Ocak 2009 Salı

kutu kutu pense

korkarim babam hakliydi.. yakin gelecekte sahane bi cov ev sahibi olacak gibi gorunuyorum. ama su seylerden, pislik veya daginiklik anlaminda degil de (tamam onlarin da varligini inkar etmiyorum ama konu bu degil-simdilik) minimum 20 kedili ve iviir Ziviir ne varsa bulunan, psikolojik rahatsiZlik kaynakli cov evlerden bahsediyorum. 
dun peter'larla bi tane de eskici dukkanina gitmistik. gittigimiZ dukkan tas catlasin 4-5 metre karelik minnacik bi odadan ibaret. ama meger tasinmismis, eskinden kocaman odalarda olusan ve agZina kadar cer cople dolu (ki kendilerini o haliyle gorememis olmama anlatirken bile icim gidiyo) boyle cennetin yeryuZu versiyonu gibi bi yermis. velhasil, gittim bi tane onceki hayatinda ne ise yaradigi hakkinda en ufak fikrimin olmadigi -ve o noktada buna en ufak kafa yormadigim- minik seramik saksi gibi bisey buldum aldim hemen. neden? hic. belki bi gun gerekir. hatta belki bi gun gerekir de degil, daha fena. bi gun mutlaka gerekir. 
ama asil bardagi tasiran (mesela) son damla bu aksam oldu. buZ patenine gidemedik bari aksam cayhane denen bi yer var oraya gidelim plani dahilinde gittik iste cayhaneye. cikarken kasada hesap oduyoruZ, ama o da nesi! her yer minik teneke kutularla dolu. ustelik icleri hal-i haZirda bosaltilmis. buyuk bir sevincle aldim bi tane. kasadaki adam bi afalladi ama, ama ici bos bunun dedi. cok boZuldum ona. iste simdi dusununce farkediyorum gercekten obsesif olmaya basladigimi. sirf kutusu icin aldigim sacma sapan seyler birikiyo goZumun onunde filan. hayir isin kotusu pisman da degilim, yine olsun yine yaparim. ama bu isin sonucu nereye varacak onu kestiremiyorum pek.. minik saksilarla dolu teneke kutulardan olusan bi ev.. bilemiyorum.. hic bilemiyorum.

ipin ucu

dedim ya, kopunca gidiyo iste.. ama yavas yavas toparlaniyo gibiyim.. turkiye'den dondugumden beri bi salaklik vardi ustumde, sanirim her seyin suclusu o.. neyse..
bugun peter ve monika'yla komsu kasabalardan birindeki donmus bi gole buZ pateni yapmaya gidecektik, erimis ama buZlar karlar hep.. aslinda ilginc cok. hatirlamiyorum amerikan filmlerinde de gormus muydum ama bi tane bi rus animasyonunda gordugumu cok net hatirliyorum. buZ pateni isi aile eglencesi bu taraflarda. herkesin evinde mutlaka bi cift pateni var filan, kar mi yagdi buZ mu tuttu hop haydi buZ patenine.. sevimli tabi. ha ama garip olan gecen gune kadar hic kar topu oynayan kardan adam yapan ne bileyim karli aktivitelerden herhangi biriyle ugrasan kimse -cocuk dahil- gormemistim. gecen gun de petra hanim baskanligindaki birkac kisi bana bir cift eldiven temin edip kardan adam yapmayi teklif ettiler. ciktik okulun arka bahcesine, daldik kar yigininin icine. lakin ne bicim biseyse, kurumus mu artik nolmus boyle toZ toZdu karlar.. hicbisey yapamadik, ayaklarimin islndigiyla kaldim. guya dev gibi ciZmelerim var ama tis.. imaj hicbir sey, su gecirmeZ ayakkabi her sey. eve donus yolunda basparmaklarimin soguktan kopacaklarindan korktum resmen. acaba diyorum corabin ustune birer tane billa torbasi giyip oyle mi kullansam bundan sonra o ciZmeleri..

hah asil dun postaneyi gordum sonunda, Zlin posta. cok acayipmis vallahi. bankalardaki sira alma sistemi gibi, sadece cok daha katastrofigi (evet kelime uyduruyorum, ne var). oncelikle, basilabilecek cok faZla tus var. nasolsa anlamayacagimi bildigim icin cok vakit kaybetmedim yaZanlarla ama coklar iste, nerden baksan bi 10 secenek filan var. hadi diyelim bi sekilde dogru secenegi buldun, aldin sira numarasini ama o da ne. numaralari gosteren tabeladaki numaralar tamamen alakasiZ, hem birbirlerinden hem de seninkinden. o tabelaya bi sure baktiktan sonra islerin iyice rayindan ciktigina -ya da hicbir Zaman rayinda olmamis olduguna- tanik oluyo insan. isin fenasi o ilk islem secme kismindaki islemlerin coklugundan da kaynaklanmiyo bu. hicbir mantik kaygisi olmadan akiyo oyle numaralar. cok acayip hakikaten. seneler once gorkem bey'in barbaros akbank subesi hakkinda soyledikleri geldi aklima ama sanmiyorum o bu kadar kaotik olsun. bilemedim vallahi.

13 Ocak 2009 Salı

back on track?

simdi soyle bisey var. gemeinschaft icin set yapimina baslama surecinde de boyle olmustu.. o Zamanlar "tamam baslicam ama once butun oyunlari oynamam laZim" olan ruh hali bu sefer "tamam ama once cekilmis cekilecek (eh) tum diZileri iZlemem gerekiyo" seklinde nuksediyo.. bi noktadan sonra kendime geliyorum pek tabii ki ama su anda, o bi noktaya gelene kadar gecirecek Zamanim yok sanki.. bi yandan peter bey'e de ayip oluyo..

ha bu arada tabii ki iZmir guncesi filan olmadi.. bi de ipin ucu kacinca da gidiyo bende, sanki o andan bahsetmedim diye bu andan da bahsedemeyecekmisim gibi filan.. oysa ki atolyeden bahsetmeyi, fotograflarini koymayi filan cok istiyodum.. neyse artik, onumuZdeki maclara bakacagiZ..