11 Haziran 2009 Perşembe

annecy'den notlar 02

16:03 | 10.06 | grande salle
acaba cok korkunc bir hata mi yapiyorum ya? bu igrenc seyirci kitlesi, hem de nightmare before christmas fani hepsi. valla, jack t-shirt'u biseyi olmayani alamayacaklar mi acaba salona diyodum ki aldilar neyse ki. ama goZlukleri temiZlemek icin dagittiklari kolonyali mendilden vermediler mesela bana..
ay neyse ya, civitmasalar da reZil olmasa bari. Zaten tedirginim boyutlar arasi yolculukla ilgili.. amaan..
ya bu arada saka maka heyecanliyim cok ya. sanki kendi filmimi iZleyecekmis ya da ne bileyim insan onune cikip konusma yapacakmisimcasina. ellerim titriyor, karnima agrilar girdi filan.. tuhaf.

19:42 | le bistrot de bonlieu
render yapayim derken yemis bulundum bilgisayarin sarjini, deftere donus o yuZden tekrar. ya ama boyle daha bi rahat ediyorum sanki Zaten, ya da daha durust mu desem.. neyse, oyle bisey iste.
nightmare before christmas diyoduk di mi.. cikar cikmaZ o anki gaZla oraya buraya boluk porcuk biseyler yaZdim ama toparlayayim madem burda. yani aslinda cok toparlanmis olmayacak, Zira kafada toplamak laZim once haliyle ama oldugu kadar artik..
simdi, oncelikle hemen soyleyeyim; kuduramadi seyirci bu sefer. ilk sarkiya alkisla tempo tutmaya basladiklari anda "aha" dedim, "korktugum basima geliyo, hemen simdi terkedebilir miyim salonu acaba" ama kisa surede sustular. sessiZ sakin, insan gibi iZleyici oldular sonuna kadar da.
sonracigimaa.. dunku merakimi da giderdim coraline'la ilgili. ariZa 3d'de degilmis meger. bak mis gibi olmus iste, guZele ne giyse yakisir hem. ha olmus, ama ne gerek varmis orasi ayri. lakin, vesileyle hayati sorgulamaya basladim, o cok hos olmadi gibi. yani sey tekrar farkettim, bu nightmare before christmas'in "once in a lifetime" bisey oldugunu. sonra savimi corpse bride ve coraline gibi orneklemelerle guclendirdim. tabi bunlarin hicbiri hicbir isime yaramadi. ya oyle bisey ki, hikaye guZel, senaryo sahane, animasyon harika, karakterler inanilmaZ, muZige Zaten soylenecek tek kelime yok.. hani dort dortluk denir ya, tam oyle. tim burton'in "batman cekcem ben, bana ne" diyerek yonetmenligi henry selick'e birakmasi da tamamen denyoluk. henry selick'e lafim oldugundan degil de (gerci var, haZirladim birkac laf ama, nightmare'la ilgili degil) batman'i buna tercih etmis olmasindan..
hayat sorgulamasina gelince, "acaba ben boyle mukemmel bisey yapabilecek miyim bi gun"le baslayip tumden gelim tadinda "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla tanisabilecek miyim" ve "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla calisabilecek miyim (tercume: acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlar benim icin calisacak mi -a.k.a. ego)"e varan sorular Zincirine verdigim ad aslinda.
kiskandim ya, baska bisey degil. basbayagi agliyodum filmin sonunda, cok acayip (pms mi, hic de bi kere)

20:51 | grande salle
bakkal bulayim derken yine kayboluyodum avucici kadar yerde. Zlin'den bile acayip cikti burasi ya, bi tane acik yer olmaZ mi? olmaZmis efenim.. Zlin'den edindigim konvansiyonla otobus garina kadar gittim (tabi sonra da vay efendim neden kayboldum) ama nafile..

22:51 | le bistrot de bonlieu
o diger Zamanlarda gelmek bilmeyen, yaZan Zamandan en aZ bi 10-15 dakika gec gelen otobus efendinin dakik olacagi tuttu. murphy fransa'da isbasinda..
neyse ki hava guZel. ya bi de kisa metraj yarismasi no:3'un aZ once agZimda birakmis oldugu aci tat, nightmare heyecaniyla arada ogrenci filmlerini kaynattigimi fark etmemi sagladi, biraZ da o konudan bahsedeyim dedim. bugunku program ogrenci filmleri no:1 idi ve programlama isini, filmleri iyiden kotuye siralayip oyle gruplandirdiklarini dusundurdu bana. valla hic fena degildi yani.
almanya yapimi olan ve pauline kortmann'in yonetmenlik koltugunda oturdugu (hah, bu kalibi da kullandim ya atyik, degmeyin keyfime) "chicken wings" favorimdi. (hatta su satirlari yaZarken, youtube'da filan arayip bi sekilde paylasmayi geciriyorum kafamdan, oylesine sevdim yani.) (aradim ama sadece trailer'i var ortalikta, o da cok bisey ifade etmiyo, cok merak eden filmin ve yonetmenin adini yaZip google baksin, di mi yani..)
peter bey'in hangi kontekst icinde oldugunu hatirlamasam da bi sekilde bahsetmis oldugu fransiZ filmi "gary" de fena degildi. ama o kadar sanirim, sade sirin yani.
"you are my hero" var bi de almanya yapimi. onun da teknigi oldukca ilgincti, hatta filmi de begendim genel olarak.
sonraa.. heh, "sheep!" isimli danimarka filmi. komik, sirin seker biseydi o da.
bi de belcika yapimi "milovan circus"tan bahsetmek istiyorum. kendilerini anifest'te iZleyip pek uZulmustum. Zira, o kadar guZel set tasarimlari, o kadar incelikli kuklalar yonetmenin gaZabina ugramisti. icim gitti resmen. hayir isin kotusu, hikaye de eli yuZu duZgun bisey olabilecekmis ama ancak bu kadar kotu anlatilir heralde..
neyse efenim, simdi de bir sekilde ses getirmis olan ve fakat benim pek anlam veremedigim iki filme geldi sira. ilki "l'abandon". bununla ilgili gelen sesler filmova skola ve anifest tayfasina aitti hep. michael bey falan ovuyodu baya, sonunda iZlemis oldum ben de. hayir, kotu demeyecegim ama o kadar yaygaraya anlam veremedim sade. ilginc tamam ama, oyle cok da oZel bisey degildi yani.
vee son olarak, facebook videolarindan biri olan "notebook". bir okul egZersiZi icin ya da portfolyo sunma bicimi olarak harika bi fikir. ama film degil. valla.
eveet 14 filmin 8'ine iyi kotu yorum yapmis oldugumu farkettim de, ya dedigim gibi 1 numarali secki en iyilerden olusuyordu, ya da festivalin vicik ruhu beni de ele gecirmeye basladi..
velhasil, bir de kisa metraj yarismasi no:3'ten bahsedeyim. malum, vaktim de bol otobuse kadar.
ilk film, dis sesi nick cave beyefendi'ye ait olan "the cat piano" idi. hemen hemen butun kisa animasyonlarin ortak sorunu olan finali toparlayamama hastaligindan muZdaripti kendisi ama ciZimler, animasyon filan cok guZeldi.
altinci film olan kanada yapimi "runaway" de bu serideki en sevdigim film oldu. Zaten ondan sonraki iki film dereceli larak sapitti.
yedinci film olan "birth" bi acayipti. yani rahatsiZ ediciydi (ki rahatsiZ etmek iyidir, guZeldir) ama anlamsiZdi da bi yandan. gereksiZ geldi cok.
sonuncu olan "the tale of little puppetboy"un (orijinal adiyla "sagan om den lille dockpojken") tam anlamiyla ibretlik oldugunu dusunuyorum. nasil olmus da gecmis o on elemeyi anlamadim. her seyiyle (her sey ama; hikayeden animasyona, kuklalardan set tasarimina, kamera acilarindan isiga, goruntu kalitesine kadar her seyiyle) sahane bir "kotu ogrenci filmi" (ya hatta 'cok' eklenebilir o tanimin basina sanirim) ornegiydi. hem de oyle bitirme projesi filan da degil, 4 senelik bir okulun birinci, hadi bilemedin ikinci sinif ogrencisinin elinden ciksa biraZ olsun anlayisla karsilanabilecek turden. yaZik ki meZuniyet filmi bile degildi..
baZilari ergenlikten cikamiyor vesselam..

10:24 | 11.06 | institut rural
dun ayakkabi ayaklarimi bir guZel parcalamis, bugun guya alayim makinayi geZeyim yine fotograf cekeyim filan diyodum ama.. neyse gorceZ artik geZme kismini, makinayi alcam yine..
bugun gemeinschaft gorucuye cikiyor (aslinda onceki gun cikmisti ilk ama becerememistim gitmeyi), neler olacak bakalim, heyecanla bekliyoruZ..

Hiç yorum yok: