27 Haziran 2009 Cumartesi

yuva

ya su son birkac gundur n'oluyo boyle bilemiyorum ama, garip bi duygusallik boyle bi bisey hakim bana.. pms filan degil ustelik.. neyse..
ya soyle bi baktim da demin, baya baya ev olmus burasi, yuva olmus saka maka. sevmisim, baglanmisim yine farkinda olmadan. hani ne guZel de olmus tabi ama.. garip bi yandan da..garip, cunku "nasolsa benim olmayan esyalar, bana ait/benden olmayan seylere baglanmam herhalde" diye diye tasinmistim/tasimistim bavullarimi buraya.. ama oldu iste sanirim. kolaja bey ilk derste "kendini tanitma" formu gibi bisey dagitmisti gecen donemin basinda. bir soru vardi "evin neresi/nereye evin dersin" tadinda "calisabildigim yer evimdir benim" mealli bir cevap vermistim. dert bu sanirim.. belki de o yuZden iZmir'deki evleri "benim"mis gibi hissedemiyorum biraZ da.. kim bilir.. ve belki tam da bu yuZden istanbul'dan, besiktas evinden ayrilmak o kadar Zor gelmisti..
geri sayim basladi ya, 2 ayligina da olsa, ondan da olabilir bu ruh hali.. seneye napcaZ acep.

25 Haziran 2009 Perşembe

kacamak bakis

eveet, eski gunlerin hatirina coffee&co'nun internetini homurmek suretiyle yaZiyorum bu yaZiyi. ya saka maka eski gunler filan diyorum, nerdeyse bir sene gecmis bu tuhaf memlekette. hani bir yandan nasi gecti anlamadim, Zirt diye oldu. diger yandan ilk geldigim gun, elimde bavullar golem'de "aha bu kopegim bu da silahim" diye tuhaf bir "Zlin'e hosgeldin" yapan amerikali sarhosla karsilasma, michael bey'in bavulumun sapini koparmasi, otel pesinde kosturma macerasi sanki teee ne kadar da uZakta kalmis aslinda.. tuhaf bi nostalji yasiyorum. simdi bi de coffee&co'dan blog yaZmak iyice pekistirdi iste, cakma yurt hayati, alex hanim'in evinde multecilik falan Zamanlarini..
reZil havaya ve her turlu tuhafliga ragmen (ki aslinda bi tuhaflik falan yok ha, sirf pekistirmek icin dedim oyle. tek derdim hava) iyi be. valla. iyi ki yani. evet.

13 Haziran 2009 Cumartesi

annecy'den notlar 04

12.06 | 13:24 | del arte
aa vallahi skandal!
not defterimi odada unutmusum. bir kagit parcasindan bildiriyorum yani :'( bu bitince nolcak onu da hic bilmiyorum..
neyse efenim, bugun 11'de ciktim hostelden, sonra da forrest gump gibi yollara vurdum kendimi, manyakcasina durmadan yurudum. simdi de filmden once bi oturayim da kahve iceyim dedim.
bu arada, bir yandan findik fistik atistirip bir yandan da kaybolmanin tadi bambaskaymis, bunu deneyimlemis oldum. yok, keyifliydi de, keske sehrin daha guZel bir yerinde kaybolsaymisim. apartman apartmandi hep.
bi de bu fransiZlarin uyarilarina cok guluyorum. misal "lutfen bekleyin" maksatli "patiente" yaZiyor, "biraZ sabir" anliyorum ben onu, komik. sonra lokantalarda filan "disardan yiyecek icecek getirmeyin, ayip" yerine "no picnic" diyo mesela. o ne be "piknik yok" hehehee :))

18:03 | grande salle
tam bir fatih oZguven gibi geldim salonun orta noktasina konuslandim, oh.
butun gun de cilginlar gibi o dukkan senin bu dukkan benim, nefes almadan dolandim. ve butun bu dolanmalardan yine cikardigim bir sonuc, yeni bir cek-fransiZ kiyaslamasi, yeniden bir tespit var efenim (alkislar, alkislar..) ve hatta daha heyecanli olan ilk defa modayla ilintili bir sey yaZacak olmak sanirim. neyse, gelelim tespitimiZe..
hem cek cumhuriyeti'nde hem de burada ustune birkac bisey giyip cikarmis bir kimse olarak, bedenlerin evrensel olmadigi kanisina vardim. hani her teZgahtarin kurtaricisi olan "kalibi buyuk" ve kalibi kucuk" cumleleri var ya, hep Zirva sanirdim ben onlari mesela. degilmis efenim, kalip diye bir sey varmis. cek cumhuriyeti'nde bu, etek-pantolonda 38 nomeronun 40, hatta belki 42'denk gelmesi ve hem small hem medium bedenli ustlerin gogus kisimlarinin misal turkiye'dekilerden biraZ daha genisce olmasi anlamina geliyorken; fransa'da meger 38 veya medium, genis bel ve kalca kesimi ve fakat fena halde dar gogus kismi anlamina geliyormus. yani neymis, ceklerin kocaman kalcalari ve buyuk gogusleri (ki bu noktada bu kesimlerin, c kuplu sutyenlerin bile dolgulu olmasindan etkilendigini dusunmeden edemiyorum) varken, fransiZlar tam bir armut tipi vucut ornegi teskil ediyormus. evet, bu da boyle bir tespitimiZdi. hepimiZe gecmis olsun..

20:58 | grande salle
evet evet, sayin oZguven gorse kesin cok gurur duyardi benimle. kaptim yine orta noktayi :) ya bu arada bu kiyafet kesimi meselesine ciZimlerle aciklik getirmek istiyordum ama memlekette kirtasiye yok! vallahi ya. haril haril aradim, supermarkete gonderdiler sonunda. is mi yani supermarketten defter almak..
neyse, olmadi yani. yok ciZim falan. brosur/ilan arkasi birakmadim Zaten yaZa yaZa. son kaynagim olan festival dukkan listesi arkasini kullaniyorum su an, gosterim bir an once baslasa fena olmayacak. ay bu arada, kagit ucaklara bir de balon eklendi simdi, yarin odul/kapanis toreninde ne cesit samlaiklar olacagini dusunmek bile istemiyorum. hayir benim anlamadigim, acaba kacirmis oldugum bi oryantasyon filan mi oldu "simdi salona girer girmeZ daha ceketleriniZi bile cikarmadan delice ucak yapip sahneye ulastirmaya calisiyorsunuZ, ulasanlari da teZahuratlar, alkislar esliginde kutluyorsunuZ. ha bir de unutmadan, festival fragmanina da yine alkisla tempo tutup 'cenevre havaalani' kisminda avaZiniZ ciktiginca bagiriyorsunuZ. anlasildiysa dagilabilirsiniZ" dedikleri. bilemiyorum. en mantikli aciklamam bu, olan bitene. aklim almiyor vallahi..

12 Haziran 2009 Cuma

annecy'den notlar 03

11.06 | 13:53 | decavision 2
marketi gectim, su alabilecegim bir bakkal bile bulamamak beni cok uZmusken sinemanin hemen yaninda bir alisveris merkeZi oldugunu kesfedip (kesfe bak) rahatladim. su andaysa hemen arkamda henry selick oturuyor, biraZdan gosterim baslayacak, heyecan dorukta. bu seansin jurili olacagini bilmiyordum, buyuk supriZ oldu..
15:50 | cafe de la poste
gulduler ya, yine altnciya gulduler. ama uZulmuyorum artik, en aZindan tepki veriyolar, hoslarina gidiyor diye. ya bi de tuhaf ama bu ogrenci filmleri bende agir bir uyku hali yaratiyor nedense.. bahsedecegim birkac film var ama once bi kahve soylemeye calisacagim.

evet, soyledim kahvemi - sanirim.
dunku iddiam kuvvetleniyor. nerdeyse filmlerin hepsinden bahsetmek istiyorum. ya farkindayim, giderek "kisa film elestiriyoruZ, yihuu" bloguna donuyor burasi ama amaan, nedir yani. canim sagolsun.
neyse, festival sirasiyla ilk film olan red and blue ile baslamak istiyorum. komikce filan ama, cek filmi vardi bi tane simdi adini hatirlayamadigim, iste hem onun kotusu, hem de Zamaninin gerisinde bi film olmus..
orijinal adi vaike maja olan "small house" da yine final baglama kurbani..
sonracigima, 0200 isimli hindistan filmi de sevimliydi ama, 5 yonetmenli bi filmden sevimlilikten faZlasini bekliyor insan haliyle.. bi de sesi cok kotuydu, sample'larla kayitlar birbirine uymuyor filan..
neyse 5 demisken yerinde oldu, sonraki film de gemeinschaft diye biseydi. seste bunun da sorunu vardi. bi kere cok yuksekti ses, kafam patlicak sandim. bi de sanirim normal seviyede cok dikkat cekmeyecek cakma arkaplan sesleri bu kadar yuksek olunca aciga cikmis, epey siritmis yani.. onun disinda, animasyon oyle cok sahane filan degildi, hafif tekliyordu. birkac kamera hareketi kullanmis yonetmen ama baZilari o kadar olmamis ki, "ay keske hic yapmasaymis yaZik etmis" dedim, oldukca da gereksiZdi yani.. ama hikayeyi ve genel olarak anlatimi sevdim. ha bi de sonunda insanlar gulduler, onu cok anlamadim. halbuki ben baya huZunlu bulmustum.. (ehe hehehe hihihhii hihihiiii)
i live in the woods! vardi birkac film sonra. hastalikli bir sekilde komikti. hele henry selick arkamda sinsi sinsi "keh keh keh" seklinde gulunce pek kiskandim. ama iste southparkvari miZahi cok sevemiyorum malesef. bi de animasyon da oyle ahim sahim degildi, absurdlukten yirmaya calismis gibi geliyor bana (yoksa suphen mi var?)
c block. bunu bi yere not edin siZ de, odulu alir bence. alsin ya da, almali. Zaten demirkubuZ sevgisiyle adindan dolayi da bir yakinlik hissetmistim filme ama, iZleyince tam oldu. efenim kanada yapimi kendileri, yonetmeni de vladimir kooperman. simdiye kadar (ki yani sadece bu festivalden de bahsetmiyorum) iZledigim en guZel ogrenci animasyonlarindan biriydi. ogrenci isi gibi hic degildi Zaten, coook guZel ciZimler, cok basaliri canlandirma.. aferin ya. valla.
sylfidden diye bi film vardi sonra, onun da final muallakligi vardi tabi sasirtici olmayarak. ilgincti diyip gecelim.
ama bu kadar. sonrakilerle ilgili cok yorum yapamayacagim Zira son 3 filmi uyku arasinda boluk porcuk gordum.
ay goZlerim de halen aciyor, gunes kremi mi kacti noldu anlamadim ki..
su balkon serisi tam da fransiZ degil mi ya.. neden bilmiyorum ama misal bunu bi yerde gorsem derdim "aha kesin fransiZ bu" diye..bu sarki da alttaki arkadas icin gelsin. kiyamam ya Zavalliliga bak.
olacaksa boyle olsun bir cicekci..
bunlar da 'sato' civarindan..
su alttaki fotograflari ekledikten sonra dusunmeye basladim acaba icimde bir pimapenci mi besliyorum diye.. niye boyuna kapi pencere fotografi cektigimi halen bilmiyorum..
bu pencerece bir hinlik bir cinlik yaptim yine :)
17:50 | decavision 2
epey verimli bir turlama olmus bu sefer, 2 saat araliksiZ. lakin frambuaZ isi kaldi. en aZindan paZar frambuaZi. Zira, sali paZariymis o, o gunku talihimmis meger. olsun, manavdan aldim ben de. hatta bi de cagla gordum, buyuk sevincle bi avuc da ondan aldim. filmden sonra festival alaninin bahcesinde bir piknik planlamaktayim 9'a kadar. simdi de yarisma disi kisa film gosterimi no:4 var. "hadi yarisan filmler reZil, bakalim yarismayanlar nasil" merakiyla dort goZle beklemekteyim baslamasini. frambuaZlar icin de bitmesini tabi. :) neyse, ben biraZ kitapcik kurcalayayim bari..

19:56 | bonlieu bahcesi
ne guZel meyvemiZsin sen frambuaZ. valla. hayatimin sonuna kadar sadece frambuaZ yiyerek yasarmisim gibi geliyo. fotograf bile cekemeden her seyi yedim bu arada, o yuZden yok piknik belgesi. caglalar da karta kacmis Zaten, yaZik oldu.
bu arada blogun film elestirme merkeZine donuyor olmasiyla ilgili kaygilarimi paylasmistim ya, vesileyle seksenyedinci blogumu acmaya karar verdim. adini "mesleki deformasyon" koyayim diyorum ama bakalim, blogspot efendi bu planlara ne diyecek.
yani soZun kisasi, biraZ onceki film bidirdanmalari, bu blog icin turlerinin son ornegi oluyorlar. bundan sonrasi icin adres belli.
film konusunu nihayete erdirdikten sonra, fransiZlar ve yastiklari konusuna deginmek istiyorum. bahaneyle de halen bahsetmemis oldugum cek yastiklarini aradan cikarmak niyetindeyim. hemen semada gorelim kendilerini..
eveet, sekilde de gordugumuZ gibi normal yastik, yani normal boyutlardaki tam bir insan kafasina uygun olan yastik, bildigimiZ sevdigimiZ yastik efenim. oysa bir de ceklerinkine bakin, dev yastigi. hem de incecik. yine ayni sekilde fransiZlarin yastiklarinin da silikdirik oldugunu gorebiliyoruZ. hatta silindirik bile degil, dupeduZ silindir.
fakat asil acayiplik yastiklardan Ziyade kiliflarinda. hemen bir baska sekli inceleyelim bunun icin..
sekilde fe farkedebileceginiZ gibi normal kilif ve cek kilifi form olarak ayni, boyut olarak farkli ve fakat sevdigimiZ, bildigimiZ islevsel yastik kiliflariyken, fransiZlarin yastik kilifi dedigi seyin aslinda upuZuuun ve iki tarafi da acik bir dikdortgenden ibaret oldugunu dehsetle goruyoruZ. evet. bu tepsitimiZ de burada sona eriyor, bir sonraki tespitte gorusene dek esen kaliniZ..

11 Haziran 2009 Perşembe

annecy'den notlar 02

16:03 | 10.06 | grande salle
acaba cok korkunc bir hata mi yapiyorum ya? bu igrenc seyirci kitlesi, hem de nightmare before christmas fani hepsi. valla, jack t-shirt'u biseyi olmayani alamayacaklar mi acaba salona diyodum ki aldilar neyse ki. ama goZlukleri temiZlemek icin dagittiklari kolonyali mendilden vermediler mesela bana..
ay neyse ya, civitmasalar da reZil olmasa bari. Zaten tedirginim boyutlar arasi yolculukla ilgili.. amaan..
ya bu arada saka maka heyecanliyim cok ya. sanki kendi filmimi iZleyecekmis ya da ne bileyim insan onune cikip konusma yapacakmisimcasina. ellerim titriyor, karnima agrilar girdi filan.. tuhaf.

19:42 | le bistrot de bonlieu
render yapayim derken yemis bulundum bilgisayarin sarjini, deftere donus o yuZden tekrar. ya ama boyle daha bi rahat ediyorum sanki Zaten, ya da daha durust mu desem.. neyse, oyle bisey iste.
nightmare before christmas diyoduk di mi.. cikar cikmaZ o anki gaZla oraya buraya boluk porcuk biseyler yaZdim ama toparlayayim madem burda. yani aslinda cok toparlanmis olmayacak, Zira kafada toplamak laZim once haliyle ama oldugu kadar artik..
simdi, oncelikle hemen soyleyeyim; kuduramadi seyirci bu sefer. ilk sarkiya alkisla tempo tutmaya basladiklari anda "aha" dedim, "korktugum basima geliyo, hemen simdi terkedebilir miyim salonu acaba" ama kisa surede sustular. sessiZ sakin, insan gibi iZleyici oldular sonuna kadar da.
sonracigimaa.. dunku merakimi da giderdim coraline'la ilgili. ariZa 3d'de degilmis meger. bak mis gibi olmus iste, guZele ne giyse yakisir hem. ha olmus, ama ne gerek varmis orasi ayri. lakin, vesileyle hayati sorgulamaya basladim, o cok hos olmadi gibi. yani sey tekrar farkettim, bu nightmare before christmas'in "once in a lifetime" bisey oldugunu. sonra savimi corpse bride ve coraline gibi orneklemelerle guclendirdim. tabi bunlarin hicbiri hicbir isime yaramadi. ya oyle bisey ki, hikaye guZel, senaryo sahane, animasyon harika, karakterler inanilmaZ, muZige Zaten soylenecek tek kelime yok.. hani dort dortluk denir ya, tam oyle. tim burton'in "batman cekcem ben, bana ne" diyerek yonetmenligi henry selick'e birakmasi da tamamen denyoluk. henry selick'e lafim oldugundan degil de (gerci var, haZirladim birkac laf ama, nightmare'la ilgili degil) batman'i buna tercih etmis olmasindan..
hayat sorgulamasina gelince, "acaba ben boyle mukemmel bisey yapabilecek miyim bi gun"le baslayip tumden gelim tadinda "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla tanisabilecek miyim" ve "acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlarla calisabilecek miyim (tercume: acaba bu kadar yetenekli/dahi gibi insanlar benim icin calisacak mi -a.k.a. ego)"e varan sorular Zincirine verdigim ad aslinda.
kiskandim ya, baska bisey degil. basbayagi agliyodum filmin sonunda, cok acayip (pms mi, hic de bi kere)

20:51 | grande salle
bakkal bulayim derken yine kayboluyodum avucici kadar yerde. Zlin'den bile acayip cikti burasi ya, bi tane acik yer olmaZ mi? olmaZmis efenim.. Zlin'den edindigim konvansiyonla otobus garina kadar gittim (tabi sonra da vay efendim neden kayboldum) ama nafile..

22:51 | le bistrot de bonlieu
o diger Zamanlarda gelmek bilmeyen, yaZan Zamandan en aZ bi 10-15 dakika gec gelen otobus efendinin dakik olacagi tuttu. murphy fransa'da isbasinda..
neyse ki hava guZel. ya bi de kisa metraj yarismasi no:3'un aZ once agZimda birakmis oldugu aci tat, nightmare heyecaniyla arada ogrenci filmlerini kaynattigimi fark etmemi sagladi, biraZ da o konudan bahsedeyim dedim. bugunku program ogrenci filmleri no:1 idi ve programlama isini, filmleri iyiden kotuye siralayip oyle gruplandirdiklarini dusundurdu bana. valla hic fena degildi yani.
almanya yapimi olan ve pauline kortmann'in yonetmenlik koltugunda oturdugu (hah, bu kalibi da kullandim ya atyik, degmeyin keyfime) "chicken wings" favorimdi. (hatta su satirlari yaZarken, youtube'da filan arayip bi sekilde paylasmayi geciriyorum kafamdan, oylesine sevdim yani.) (aradim ama sadece trailer'i var ortalikta, o da cok bisey ifade etmiyo, cok merak eden filmin ve yonetmenin adini yaZip google baksin, di mi yani..)
peter bey'in hangi kontekst icinde oldugunu hatirlamasam da bi sekilde bahsetmis oldugu fransiZ filmi "gary" de fena degildi. ama o kadar sanirim, sade sirin yani.
"you are my hero" var bi de almanya yapimi. onun da teknigi oldukca ilgincti, hatta filmi de begendim genel olarak.
sonraa.. heh, "sheep!" isimli danimarka filmi. komik, sirin seker biseydi o da.
bi de belcika yapimi "milovan circus"tan bahsetmek istiyorum. kendilerini anifest'te iZleyip pek uZulmustum. Zira, o kadar guZel set tasarimlari, o kadar incelikli kuklalar yonetmenin gaZabina ugramisti. icim gitti resmen. hayir isin kotusu, hikaye de eli yuZu duZgun bisey olabilecekmis ama ancak bu kadar kotu anlatilir heralde..
neyse efenim, simdi de bir sekilde ses getirmis olan ve fakat benim pek anlam veremedigim iki filme geldi sira. ilki "l'abandon". bununla ilgili gelen sesler filmova skola ve anifest tayfasina aitti hep. michael bey falan ovuyodu baya, sonunda iZlemis oldum ben de. hayir, kotu demeyecegim ama o kadar yaygaraya anlam veremedim sade. ilginc tamam ama, oyle cok da oZel bisey degildi yani.
vee son olarak, facebook videolarindan biri olan "notebook". bir okul egZersiZi icin ya da portfolyo sunma bicimi olarak harika bi fikir. ama film degil. valla.
eveet 14 filmin 8'ine iyi kotu yorum yapmis oldugumu farkettim de, ya dedigim gibi 1 numarali secki en iyilerden olusuyordu, ya da festivalin vicik ruhu beni de ele gecirmeye basladi..
velhasil, bir de kisa metraj yarismasi no:3'ten bahsedeyim. malum, vaktim de bol otobuse kadar.
ilk film, dis sesi nick cave beyefendi'ye ait olan "the cat piano" idi. hemen hemen butun kisa animasyonlarin ortak sorunu olan finali toparlayamama hastaligindan muZdaripti kendisi ama ciZimler, animasyon filan cok guZeldi.
altinci film olan kanada yapimi "runaway" de bu serideki en sevdigim film oldu. Zaten ondan sonraki iki film dereceli larak sapitti.
yedinci film olan "birth" bi acayipti. yani rahatsiZ ediciydi (ki rahatsiZ etmek iyidir, guZeldir) ama anlamsiZdi da bi yandan. gereksiZ geldi cok.
sonuncu olan "the tale of little puppetboy"un (orijinal adiyla "sagan om den lille dockpojken") tam anlamiyla ibretlik oldugunu dusunuyorum. nasil olmus da gecmis o on elemeyi anlamadim. her seyiyle (her sey ama; hikayeden animasyona, kuklalardan set tasarimina, kamera acilarindan isiga, goruntu kalitesine kadar her seyiyle) sahane bir "kotu ogrenci filmi" (ya hatta 'cok' eklenebilir o tanimin basina sanirim) ornegiydi. hem de oyle bitirme projesi filan da degil, 4 senelik bir okulun birinci, hadi bilemedin ikinci sinif ogrencisinin elinden ciksa biraZ olsun anlayisla karsilanabilecek turden. yaZik ki meZuniyet filmi bile degildi..
baZilari ergenlikten cikamiyor vesselam..

10:24 | 11.06 | institut rural
dun ayakkabi ayaklarimi bir guZel parcalamis, bugun guya alayim makinayi geZeyim yine fotograf cekeyim filan diyodum ama.. neyse gorceZ artik geZme kismini, makinayi alcam yine..
bugun gemeinschaft gorucuye cikiyor (aslinda onceki gun cikmisti ilk ama becerememistim gitmeyi), neler olacak bakalim, heyecanla bekliyoruZ..

10 Haziran 2009 Çarşamba

annecy'den notlar 01

08.06 | 21:00 | petit salle

oha ama, ben mokra otobusu 11 olmadan bitiyo diye soylenirken su dustugumuZ hale bak. yahu 8'de (20:00) otobus bittigi nerde gorulmus ne bicim bi mantik anlamadim ki.. neyse..
yolculuktan bahsedeyim madem biraZ. ilginc bi sekilde son derece sorunsuZ bi maceraydi. macera bile denemeZ hatta, o derece. isvicreli milleti deli etti beni sade, tum euro'larimi alip alip ustlerini frank verdiler . hayir yani havaalanindan binmisim, "annecy'ye gitcem, otobus duragina gotur" diyorum, yani daha ne kadar acik olabilir ki o franklari kullanmanin yakin gelecek planlarim arasinda olmadigi? cuZdan da alt ust oldu Zaten turlu cesit para cinsiyle.. gerci sag saglim gectikten sonra fransa sinirindan tum kronlari, fraklari ve hatta neden halen cuZdanimda tuttugumdan tam emin olmadigim ytl'leri doldurdum bi minik cantaya da rahatladim..
neyse. iste vardim diyodum annecy'ye. evet, vardim otobus garina. otel adresi bulmaya ugrastim bi sure, buldum oteli de velhasil. lakin benim otel sandigim sey, baya hostel cikti. ranZalar falan, bi odada bes yatak. vallahi bi an icin tesak geZisinden bile daha acayip bi konaklama olacak diye endiselendim ama neyse ki oda nufusu 2, populasyon da halen stabil.

09.06 | 11:40 | l'estaminet
agri kesici. gunes kremi vs. alisverisi ve postane Ziyaretinin ardindan sehir turuna verdigim bunyemi bir paZar yerinin ortasinda buldum. tabii saat itibariyle, gunes kreminin cantamdan Ziyade ustumde basimda durmasinin daha saglikli olacagi bilinciyle kendimi cok kaptirmadan bir kahve molasi vereyim dedim.
neyse, paZar diyodum. bin cesit taZe meyve, sebZe ve peynire icim gidiyor ama "alsam napcam" diyebilecek kadar aklim yerinde neyse ki. ama sanirim dayanamayip bir miktar frambuaZ alacagim.
yuksek olasilik decavision'dan tekrar bildirmek uZere.. (bir not defteriyle diyaloglar..)
12:55 | le regann
simdi ordan kalkip oraya oturuyo bu saskin, adina da geZmek diyo gibi olacak ama 4 numarali ogrenci filmleri gosterimine yenik dusmemek icin yimek yiyim didim. hakikaten bak, ogrenci filmleri epey kasli guclu oluyo, dovuveriyo valla adami. velhasil oyle iste..
ha sey bu fransiZlar ceklerden bile daha vahsi ciktilar ya, valla. her seyde bi jambom bi bisey.. ilginc.
ha bi de bu fransiZlarin bir kebapci ritueli olan "masaya default olarak su getirme" huylarinin beni Ziyadesiyle mutlu ettigini belirtmeden gecemeyecegim.
13:49 | decavision 2
yemek niyetine yemis oldugum, haslanmis havuc, enginar sapi, karnibahar, taZe borulce (cok emin degilim gerci, taZe fasulyenin incesi iste), cig mantar, domates, salatalik ve maruldan mutesekkil salata sasirtici derecede leZZetliydi. lakin sasirtici olan cig mantarla karsilasmis olmak degildi Zira, bu cig mantar efendiyle 2 sene kadar once istanbul'daki bir vejetaryen lokantasinin salatinda tanisip igrenmistik birbirimiZden. (tabi, sen mesela domatesi seviyosun diye domates de seni seviyo ya, ayni hesap ters mantik. dur ya, yoksa yanlis mi anlamisim hep?)
velhasil, olay sosta bitiyor herhalde, bilemiyorum. halen saskinim.
16:45 | cafe de dues
eveet, bir ogrenci filmleri macerasini da kaZasiZ belasiZ atlattiktan sonra paZar yerine dogru geldim yine. 6'da coraline var, heyecanla bekliyoruZ bakalim.
ya o degil de, cok fena be bu ogrenci filmi meselesi. baya, bildigin kotu yani.. yaZik.. sonuncusu pek sekerdi ama, damakta iyi tat birakti en aZindan. hatta reklamini da yapayim "fellow animator"in. "for sock's sake" idi efenim filmimiZin adi. yonetmeni kimdir nedir bilemedim simdi, fransiZ oldugunu biliyorum sade, kitapciga bakmaya da usendim. neyse, cok guZeldi ama, valla bak..

butuun bu bina fotograflarindan cikan sonuclar;
1. tamam, hic islevsel olmadiklarinin farkindayim ama pek seviyorum su ahsap panjur olayini.
2. iyi ki mimar falan olmamisim valla, boyuna eski pusku bina yapmaya calisir her yerden de kovalanirdim heralde..18:00 | grande salle
uuu, janjanli goZluk dagittilar, cok heyecanli. baslayacak coraline aZZ sonra. lakin ondan once bu festival iZleyicisiyle ilgili goruslerimi paylasmak niyetindeyim. tamam, animasyon festivali olabilir, ve tamam, gayri ihtiyari olarak animasyon cocuklarla bir arada tutuluyor ya da hadi "icindeki cocugu kaybetmemis olanlar"a daha bi hitap ediyor olabilir, eyvallah. ama yani salonu krese cevirmenin alemi ne? cok acayip valla ya, simdiye kadar boylesine gevsek, vicik vicik seyirci gormedim. akil almaZ bi durum. film baslayana kadar bagirislar cagirislar, perdeye dogru firlatilan kagit ucaklar (bakiniZ hemen alttaki sekil 1-a, hatta tam ibretlik o sekil, kel kafasindan utanmayan bi tipsiZin kagit ucak sevdasi belgeleniyor).. kisa film programiysa eger, bi film bittikten sonra bir digeri baslayana kadarki o 5-10 saniyelik bosluk boyunca turlu cesit tuhaf ses cikarmalar, yok moolemeler, miyavlamalar, gidaklamalar bilmem ne.. hayir kimse de cikip "evladim uslu durun, bi huZur verin, yettiniZ lan aaa" demiyo, o daha acayip.
20:15 | bonlieu merdivenleri
film bitti, ciktim. ne hissedecegimi bile bilmiyorum, cok kafam karisti.. biraZ dusunmem laZim. basima agrilar girdi yemin ediyorum. (3d sinema? hmmmmmmm.)

tamam, dijital cag. evet, geleneksel yontemler oluyor. kabul, ruh aramak anlamsiZ..
ama yaZik ya.
vallahi yaZik.
onca Zaman, emege, cabaya, paraya.. her seye yaZik..
bunun bi parcasi olmak istemiyorum galiba ya. hani. yani. bilmiyorum. yarin ya da obur gun nightmare before christmas var 3d. sanirim daha bi netlestirebilirim dusuncelerimi o deneyimden sonra.. off..


20:55 | la cuisine de amis
ne yagdi be. aa valla vi anda boyle cok garip oldu. sonra da bitti. neyse. ama asil macera aZ once "peynir, salata, sos" kelimelerini guc bela ayni cumle icinde kullanan ve ingiliZce bilmeyen garsondan etsiZ yemek istememle basladi. bakalim ne gelecek.. tabii bisey soslu peynirli salata 1'e hicbir sey vermiyo bu noktada ama macera ruhuna inancim tam. gorceZ.

21:15
oeh amma hiZli yemisim..
neyse, bahislerin kapandigini, sonucun da kiZarmis peynir oldugunu soylemek istedim hostel'e donmeden once. bi de kahve iccem tabi o da var. neyse, ama ceklerin kiZarmis peyniri (smazene syr) gibi degildi pek tabii ki. bi kere peynir eidam degil, feta tarZi biseydi. etrafinda galeta unu gibi bisey degil, boyle daha homojen daha kitir kitir bisey vardi. sonracigima, yaninda (ki, fransiZ versiynunda altinda oluyor) kiZarmis/haslanmis patates yerine salata vardi. tartar sos yerine de kiZarmis ve ince kiyilmis badem ve boyle tatlili gibi bi garip sos vardi. oglenki keyifle olmasa da (ki enginari oZlemisim sanirim) yedim, afiyet de oldu. oh.
ya o degil de, fransalara kadar gelip bi "ratatuy" yemeden donecek olma ihtimalim beni pek uZuyor. yani oyle boyle degil. ya en aZinda bi patlicanli filan bisey olsa di mi..

21:31
aha dogru, muZik baslayinca hatirladim. cingene caZi olacagidi bu aksam galiba. gerci tam su anda baslamis olan seyin ne cingeneyle ne de caZla ilgisi var. daha Ziyade "ay yaZik ya, otenaZi artik yasallassa da kurtulsa" seklinde hos olmayan dusunceleri tetikleyen bisey ama.. bi an (ki hakkaten bi an, selcuk erdem "bi an"i) kalsam da cingene mi beklesem (ki tam su noktada gulen hanim'a selam olsun, hani tunuslu olmasa bile fransiZca caZ soyleyen cingene gorme ihtimalim icin [ki sanirim iste sevebilme ihtimalini sevmek boyle bisey]) diye dusundum. lakin hem yagmur camur, hem soguk, hem de otobuslerin macerali olmasi gibi gercekler o 'bi an'i aninda kisaltmaya yetti..

10.06 | 01:26 | institut rural
iste geldim filan, gec olmus. bi saattir sunlari bilgisayara geciriyorum Zaten.
haydi iyi gece.

ayy postalayamadim bunu da, disari cikcam diye acmaya calistigim kapi alarm caldirdi gece gece. korkup kactim hemen odaya.. neyse, sabaha artik..

09:47 | institut rural
evet postaladim sonunda ama bir ekleme yapmadan gecmek de istemedim, oda populasyonunda %50 dusus yasanmis dun, tek basimayim artik, yuppiii!

6 Haziran 2009 Cumartesi

'berry' neden yemis diye cevrilir ki turkce'ye?

evet, dort mevsim (ki burda tamamen lafin gelisi Zira inandim burda 4 degil 3 hatta belki 2bucuk mevsim yasandigina.. tarihe not dusmek maksatli halen kaZak giyip yetmeZmis gibi usumeye devam ettigimi belirtmek isterim, neyse konuya donelim, dort mevsim diyordum) cilekti, frambuaZdi, bogurtlendi filan, turlu cesit orman meyvesi bulabiliyor olmak beni delice sevindiriyor olsa da memleketteki papaZ erik yoklugu bu sevinci accik buruklastirmiyor degil hani.. bu kadar.

4 Haziran 2009 Perşembe

Zlin vs. Uherske Hradiste

bugun bilmemkacinci keZ uherske hradiste'den donerken artik kararimi vermistim.. uherkse hradiste'yle ilgili yani.. bir turlu oturtamiyordum cunku ne bicim bi kasaba diye. yani bir yandan minnacik, toplam iki meydandan olusan (bi tanesinde hatta "veba biZe ugramadi yasasiiin heykeli olan), her seyin de o meydanlarda toplandigi acayip bir yer sonucta.. sokaklari, binalari filan mis gibi sirin seker Zaten. ama iste "ay yasanmaZ burda herhalde, minnacik baksana" diyip duruyordum.. kuklalari toplama amacli bu geZimde biraZ daha alici goZuyle (niyeyse) baktim bu sefer; uherske hradiste besiktas'a benZiyordu.. yani turkiye'deki gibi inZiva kosesi, kucuk kasaba hayali falan degil. ne ararsan var, hatta belki bu noktada Zlin'dekinden daha bile cok sey vardir. yani kucuk kasaba konseptinin deZavantajlarindan yok, etrafi kocaman supermarketlerle cevrili. ama isyte kucuk kasaba, sakinlik vs avantajlarina da sahip bir yandan.. besiktas iste.. bu noktada prag'i taksim diye dusursek tabi taksime gitmek 5 saat suruyo ama olsun :)
boyle boyle dusunurken Zlin ne menem sehir diye semt eslestirmesi yapmaya ugrastim.. olmadi.. sanirim alex hanim'in kehanetleri gerceklesmeye basliyor.. sevemiyorum ben bu Zlin'i, sevecek bir sey bulamiyorum yani.. hani nefret de etmiyorum yine alex'in ongordugu gibi ama.. oyle iste..